Türklerin Anadolu topraklarına gelmelerini, yerleşmelerini milli bir kader olarak nitelendirebiliriz ama gerçekleşen bu milli kaderde Türk milletinin kendi kaderini kendisinin tayin ettiği kritik dönemeçleri de unutmamalıyız.
Malazgirt’te savaşı Bizans’tan Türk milletine döndüren en önemli olay savaş değil antropolojik bir siyasal davranış şeklidir.
Bizans ordusunda paralı asker olarak savaşan Peçenek, Kıpçak ve Gagavuz Türkleri savaştıkları ordunun Türk ordusu olduğunu öğrenince Türk tarafına geçerler ve denge Türk ordusundan yana değişir.
Türk milletine Anadolu kapıları açılır.
Türk milletine Anadolu kapıları açılır açılmasına ama zamanın önce Farsi Acem, akabinde kısa sürede olsa Moğol ve yaklaşık 500 yıldır Arap siyasetleri ile Türk milleti sürekli mücadele etmek zorunda kaldı, halen de Türklerin Anadolu coğrafyasında siyaseten etkili olma çabaları ve mücadelesi sürmektedir.
En önemli siyasi kırılma 1517 de Osmanlı sultanı Selim in Hicaz ı ve kutsal emanetleri ele geçirerek kendisini halife olarak ilan etmesi ve kendisine özgü bir hilafet geleneği oluşturup Osmanlı devlet siyasetini baskıcı bir Arap şeriatı sistemine sokması olmuştur.
Tabii bu Osmanlı devlet siyasetinde aslen kurucu unsur olan Türkler ve Türklük hiç bir zaman yönetici unsur olamamış, sürekli devletten uzak tutulmuş, sürgünlere ve katliamlara maruz kalmış zaman içinde devletin sadece zabit ve katiplik işlerini gören ikinci sınıf birliği dağıtılmış, fakirleştirilmiş, güçsüzleştirilmiş ve ihtiyaçlı hale getirilmiş bir toplum olarak yaşamını sürdürmüştür.
Doğal olarak fakirden, dağılmıştan, ihtiyaçlıdan da devleti yönetecek siyasal mercilerde insanlar olamamış.
1789 Fransız ihtilalinin getirdiği sonuçlardan biri Avrupa’da bir milliyetçilik çağının başlaması olmuştur.
Bu sonuç önce Osmanlı, Avusturya-Macaristan daha sonra Alman sonunda da İngiliz imparatorluklarını siyaseten bitirmiştir.
Türk unsuru Osmanlı siyaset entelejansında 1875 de Harp okulu komutanı Süleyman Askeri ile yer buldu.
Önce çok ulusluluğu sonra İslamcılığı deneyen ama bu devlet siyasetinde sürekli bölünmelere mağlubiyetlere, hezimetlere uğrayan Osmanlı siyasası 1915 de son çare olarak 1299 da kurulduğu noktaya geri döndü ve Türkçülüğü kendisine siyasal bir çizgi olarak tayin etti.
1915 Çanakkale direnişimiz bir Türkçü siyaset sonucudur.
İstiklal Savaşımız bir Türkçü siyasal hareketin sonucudur.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran siyaset Türkçü dünya görüşüdür.
1915’den 1938’e kadar Türkiye’de hâkim siyaset Türkçülük idi.
Zamanı incelediğimizde 1923- 1938 arasında kalkınma hızımızın yıllık yüzde 7,3 olduğu görülür. Bağımsız bir çizgimizin olduğu, toplumumuzda çok büyük bir milli heyecanın olduğu görülür.
Türk milletinin milletleşme temellerinin atıldığı görülür.
Bir önemli kırılma ikinci dünya savaşından sonra ABD’nin dünyanın süper gücü olarak ortaya çıkması ve Türk devletine vali ataması yapar gibi siyasi parti başkanlarını türlü çeşit algılarla, paralarla, hilelerle, darbelerle siyasal sistemimizin başına getirilmesi olmuştur.
Bu bağımlı durum yaklaşık 70 yıldır devam etmektedir.
1950 de başlayan Amerikancı iktidar furyası sürekli siyasi parti lideri üreterek karşımıza adeta melon şapkadan tavşan çıkaran sihirbaz gibi yeni devşirilmiş aparatlar çıkarmayı ve Türk milletine değil kendisine hizmet ettirmeyi başarmıştır.
Son 20 yılda ABD’nin uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi Türkiye’yi bölmeyi amaçlamaktadır. Doğal olarak Türkiye’yi bölmeyi amaçlayan bir devlet, Türk milletinin düşmanı olması gerekmektedir.
Ama öylemi, sanki öyle görünmüyor?
ABD yeni enstrümanlarıyla gene Türk milletinin karşısındadır ve algı yolu ile seçimleri kazanmayı planlamaktadır.
Son oyun iki ittifak.
Türkiye’de iki ittifak adlı siyasal oluşum üretildi.
Biri Cumhur İttifakı, diğeri Millet İttifakı ile adlandırıldı.
İkisinin de ipleri aynı yerde.
Bu iki ittifakın hangisi kazanırsa kazansın aslında arkadaki tek patron kazanıyor.
1978 büyük Ankara mitinginde Tandoğan meydanında tam 1 milyon gençtik.
Yürüyüş kortejimizin bir ucu Kurtuluş meydanında diğer ucu Tandoğan meydanında idi.
Ve bizler Türk milleti için Türkiye’nin dört biryanında oradaydık.
Tamam ben 18 yaşındaydım ama milletim için oradaydım.
Bugün o zamanları yaşamış insanlarımıza 78 kuşağı diyoruz. 78 kuşağı Türk siyasal tarihinde herhalde en duyarlı, en romantik, en çilekeş, en çok kayıp veren, en fazla işkence gören idam edilen cezaevlerinde çürüyen, en fazla istikbal sorunu yaşayan ama Türklük bilincini, bağımsızlık duygusunu, Mustafa Kemal sevgisini de en fazla kalbinde yaşayan kuşaktır diyebiliriz.
Türk milleti 78 kuşağının öncülüğünde 2023 seçimlerinde bir antiemperyalist, bağımsızlıkçı, Türkçü, ilerici bir devlet yapılanması oluşturabilir.
78 kuşağından olup yüksek liyakat taşıyan siyasetçilerimiz var.
Prof. Ümit Özdağ, Mansur Yavaş, Yusuf Halaçoğlu, hatta gençlerimizden Sinan Oğan sayamadığım muhteşem bir milli kadro kurulabilir.
Ümit Özdağ, Zafer Partisini kurarak bir hareket başlattı ve son kamuoyu anketlerinde Zafer Partisi’nin Türkiye’de karşılığının yüzde 6’ları geçtiği uzmanlarında dile getiriliyor.
Üçüncü yol bağımsızlık yoludur,
Üçüncü yol antiemperyalizmin yoludur,
Üçüncü yol Atatürk’ün yoludur,
Üçüncü yol Türk milletinin yoludur.
Türk milletinin önünde büyük bir fırsat var.
Heba etmeyelim…