4 Mart tarihinde yayınlanan “Doğu Perinçek’ten sonra Şimdi de Soner Yalçın” başlıklı yazımın mürekkebi kurumadan bu defa da Türkiye Gazetesi’nde Fuat Uğur’un Doğu Türkistanlı Uygur Türkü kardeşlerimizi rahatsız eden bir yazısı yayınladı. “ABD ve Bizdeki Piyonlarının Uygur “Sevgisi”ndeki Asıl Sebep NTE” başlıklı yazında Fuat Uğur, tıpkı Doğu Perinçek gibi konuyu ABD’ye bağlıyor. Onlara göre ABD işe karışmasa “Doğu Türkistan’da sulh ve sükûn olacak, oradaki kardeşlerimizin başları ağrımayacak, işkenceler bitecek, Toplama Kampları dağılacak ve Çin’in giderek büyüyen refahından hak ettikleri payı alacaklar!” Açıkça ifade etmeseler de yazıp çizdiklerinden bu sonuç çıkıyor. Yani ABD’nin bozuk sicilini öne sürerek olana razı olup ses çıkarmamamızı, konuyu gündeme getirmememizi istiyorlar.
“ABD’nin, Çin’in Uygur halkı üzerindeki baskısını arttırmayı hedeflediğini” iddia eden yazar bununla da yetinmeyip, “ABD’nin bu çalışmasının Türkiye ayağını CHP ile İYİ Parti’nin üstlendiği” isnadında bulunuyor. CHP ve İYİ Parti’yi savunacak değilim; herhalde gereken cevabı vermişlerdir. Ben yıllardan beri konu ile yakından ilgilenen ve turistik amaçlı bir geziye çıkmış olmamıza rağmen gerçekleri görmemizi engellemek için arkadaşlarımla birlikte Urumçi Havaalanı’ndan dışarı çıkmamıza bile izin verilmeden sınır dışı edilen biriyim. Onun için toprakları tam 71 yıldan beri Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistanlı kardeşlerimin haklarını her zaman savunur, onları rahatsız eden yazılar döşeyenlere de cevabımı veririm. Doğu Perinçek’e, Muharrem Sarıkaya’ya, Soner Yalçın’a, hatta Anadolu Ajansı’na yazılarımla cevap verdim, Fuat Uğur’a da vermekten çekinmem.
Meral Akşener’in, TBMM’deki Grup Konuşmasında Doğu Türkistanlı Nursiman Abdürreşid Hanım’ı konuşturmasını tıpkı Soner Yalçın gibi eleştiren Fuat Uğur, Nursiman Hanım’ın Ablası’nın ABD’de bulunduğunu ve orada devlete bağlı bir radyoda çalıştığını söyleyerek hemen damgayı basıyor: Ona göre, “Nursiman Hanım da Ablası da ABD adına çalışıyorlar!” Bir iş, bir teşhis, bir itham böylesine basit olabilir mi? Ortada bir gerçek varken onu görmezden gelip yan yollara sapmak dürüstlük müdür?
Derken ve Fuat Uğur başka neler yapmış diye araştırırken ATV’de “Avrupa Gündemi” diye bir program yaptığını, 2020 yılında yayınlanan bir programında Doğu Türkistanlı aktivist Rushan Abbas Hanımefendi ile eşi Abdülhakim İdris’i konuk ettiğini öğrenince programın videosunu buldum.
Fuat Uğur daha programın başında, “Çin’de yaşadığınız bölgeye ne diyeceğiz” diye sorunca hemen “Doğu Türkistan” cevabını almasına rağmen, “Biz yine de seyircilerimizin anlaması için Sincan Özerk Bölgesi diyelim” gibi -kasıtlı ya da Çin ağzı demeye dilim varmıyor ama- son derece cahilane bir laf ediyor. Oysa o bölgenin Büyük Türkistan’ın bir parçası olduğunu ve 1949 yılında Çin tarafından işgal edildiğini dünyada herkes biliyor.
Rushan Abbas Hanım Üniversite öğrenimini Çin’de tamamladıktan sonra Biyoloji mastırı için ABD’ye gitmiş. Orada Çin’deki mezalimi anlatınca da geride kalan akrabalarının başlarına gelmeyen kalmamış.
Fuat Uğur’un programında Çin’in yaptıklarını “Yüzyılın mezalimi” olarak nitelendiren Rushan Hanım, 1350 yıl önce Bilge Kağan tarafından da vurgulandığı gibi, “Çin’in en büyük özelliği aldatmasıdır” diyerek devam ediyor: “Türk Uygur halkı büyük vücuttan koparılmak isteniyor. Orada bir milyondan fazla kişi Toplama Kamplarında en ağır işkenceler altında tutuluyorlar, asimile ediliyorlar. Çin Komünist Partisi’nin Doğu Türkistan’daki Parti Sekreteri “Okul gibi eğit, asker gibi yönet, hapset” talimatını verdi.”
Fuat Uğur araya girerek, “Doğu Türkistan’da, dünyanın başka yerlerinde bulunmayan nadir elementler var. Amerika o elementlerden dolayı bölgeye göz dikiyor ve Uygurlar üzerinden Çin’i yıpratmak istiyor. ABD bu işe karışmasa Uygurlar daha mı rahat ederlerdi diye düşünmeden edemiyorum” deyince Ruhan Hanım hemen itiraz ediyor: “ABD’nin başka niyetlerinin olup olmadığını bilmeyiz ama biz Amerikalılara, Çin’de yaşanan zulmü anlatabilmek için tam iki yıl çalıştık!..”
ABD’ye ve dünyaya anlatanlar yalnızca Rushan Hanım, Abdülhakim Beğ değil tabii. Başka aktivistler de var. Onlar Türkiye’yi ve dünyayı dolaşıp dertlerine derman arıyorlar. Bir şekilde kaçarak Türkiye’ye sığınan kırk – elli bin civarında Doğu Türkistanlı var. Onlar da anlatıyorlar. Yani ABD’nin organizesine, kışkırtmasına gerek de yok ihtiyaç da ama yaşanan zulmün dünyaya duyurulmasına katkı sağlamasına elbette hayır denemez.
Çin, zaman zaman dünyanın çeşitli yerlerinden davet ettiği gazetecilere ve bazı tercihli sivil toplum kuruluşlarına mizansenleri önceden hazırlanmış olan göstermelik yerleri ziyaret ettirip ziyafetler çektikten sonra geri gönderiyor. Türkiye’den götürülen gazeteciler ne yazık ki dönüşte genellikle Çin’e methiyeler düzüyorlar ama bütün engellemelere rağmen gerçekleri görüp anlatan gazeteciler durumu dünya kamuoyuna anlatmayı başarıyorlar. Bunlardan biri de yine Fuat Uğur’un programında yer verilen Kanadalı gazeteci Olsi Jazexhi. Kanadalı gazeteci özetle şunları anlatıyor:
“Orada inanılmaz olaylara şahit oldum. 21. Yüzyılda insanların hala köle gibi kamplara tıkılıp hapsedildiklerini beklemiyordum. Tam bir asimilasyon uygulanıyor. Toplama Kampları aslında tam bir ceza kampı. İnsanlara işkence ediliyor. Gazeteciler için şovlar hazırlanmış ve bazı gazeteciler Çin güdümünde haber yapıyorlar. Konuştuğumuz Uygurların hepsi de ezberletilmiş metinleri okuyorlardı…”
Fuat Uğur, kendi sunduğu televizyon programında hem Rushan Abbas ve eşi Abdülhakim’den, hem de Kanadalı gazeteciden bunları duymasına rağmen sözü dönüp dolaştırıp ABD’ye getiriyor. Malum, Doğu Perinçek de aynı şeyi yapıyor. Yukarıda işaret ettiğim 4 Mart tarihli yazımda ifade ettiğim gibi Soner Yalçın ise Çin’i mazur göstermekle kalmayıp Çin üzerinden Sovyetler döneminde Rusların Türk topluluklarına yaptığı zulmü de aklamaya çalışıyordu.
Bu zihniyeti ya da bu kafayı anlamak mümkün değil. Ortada bir zulüm varsa ve ABD, Kanada, şu ve ya bu devlet onu gündeme getiriyorsa biz sağır, dilsiz ve kör mü kesileceğiz? Doğu Perinçek, Soner Yalçın, Fuat Uğur, Muharrem Sarıkaya ve benzerlerinin unuttukları ya da bildikleri halde bilmezden geldikleri bir konu var. Doğu Türkistan 1949 yılında Çin tarafından işgal edildi. Çin orada işgal kuvveti olarak bulunuyor. Nasıl ki 30 yıl önce Ermenistan tarafından işgal edilen Azerbaycan topraklarının önemli bir bölümü verilen bir “Vatan Muharebesi” sonunda geri alınmışsa, Çin de işgal ettiği topraklardan çekilmek zorundadır. Çekilmezse de dünya kamuoyu gereğini yapmalı, Çin üzerindeki baskılar arttırılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Azerbaycanlı kardeşlerimizi desteklediği gibi Doğu Türkistan meselesine de sahip çıkacaktır, çıkmalıdır. Sözde var olup gerçekteki varlığı hissedilmeyen “İslam Dünyası” da artık Müslüman olduklarını hatırlayıp Doğu Türkistan’daki din kardeşlerine zulmeden Çin’e methiyeler düzmeyi bırakmalıdır.
Abdülhakim İdris Bey aynı programda “Gölge etmeyin de başka ihsan istemez” dercesine “Hiçbir şey yapılmıyorsa Doğu Türkistan için dua edilsin” diyor ama ne yazık ki onlar duadan bile esirgeniyorlar! Yazık ki ne yazık!..