Türkiye’nin Suriye politikasındaki yanlış hamlelerinin bedelini bugün çok daha ağır şekilde ödüyoruz. “Kardeş” denilen Esad’dan, iktidarı bırakması gerektiği söylenen bir Esed’e geçiş nasıl oldu? Bu işlerin arkasında emperyalist projelere hizmet etme yanılgısı ve stratejik körlük mü yatıyor? Bu yanlışların vücut bulmuş hali de “Stratejik Derinlik” denilen yanılgılar bütünü mü?

Bu süreçte, bir zamanlar sert müdahaleleri nedeniyle eleştirdiğimiz diktatör Esad, ülkesinin bütünlüğünü bir şekilde koruyan, İsrail’e direnen ve Kürtlere özerk bir yapı vermeyen bir liderdi. Bölgede ABD’nin güdümünde, BOP ve İsrail’in Esad’ı devirme planlarına uyum sağlamak uğruna, bölge ülkelerinin çıkarlarını zora sokacak politikalar izlendi.

Sonrasında olanlar ortada: Milyonlarca Suriyeli evlerinden edildi, milyonlarca sığınmacı Türkiye’ye geldi. Avrupa’ya giden mülteciler, Hitler sonrasında yok olan faşist siyasi partileri yeniden hortlattı. IŞİD ve benzeri cihatçı yapılar bölgede terör estirdi. Türkmenler dahil kendilerinden olmayan herkesi hedef aldılar. Yaktılar, yıktılar, tecavüz ettiler, kafa kestiler. IŞİD’in adı kirlenince DAEŞ olarak sahnede kalmaya devam etti. Dünya bu terörle mücadele adı altında, IŞİD ile savaşıyor bahanesiyle PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD/YPG’ye silah ve maddi destek yağdırdı. DAEŞ sahneden çekilirken ve işgal ettiği alanları bir şekilde PKK terör örgütü uzantısı PYD/YPG’ye bırakırken Türkiye sınırında bir terör koridoru ve “PKKİSTAN” oluştu. İdlib’e sıkışan IŞİD kalıntıları, HTŞ gibi yapılar haline dönüşerek Suriye işgali için hazırlık yaptılar.

İşte bu noktada, HTŞ’nin başındaki Ebu Muhammed el-Colani gerçeği karşımıza çıkıyor. ABD’nin bir dönem kellesine 10 milyon dolar ödül koyduğu, “ilginç” bir özgeçmişe sahip bu terörist, bir anda stratejik bir aktör olarak sahneye çıktı. ABD’nin HTŞ’yi terör örgütü olarak kabul etmesine rağmen, Colani’nin HTŞ’si Suriye’de geniş alanlara yayıldığında kimsenin sesi çıkmadı. Dünyanın en hızlı işgalini HTŞ’ye ya susarak ya da destek vererek gerçekleştirttiler. Halep’e girdiklerinde sevinçten havaya sıktıkları mermi kadar şehirlerdeki çatışmalarda mermi sıkmadılar. Her şeyin önceden hazırlandığı, pazarlıkların. satışların içinde bir plan olduğu, bu planın figüranlarının kimler olduğu ortada. Kurulan bu oyunun kazananı hep aynı: emperyalist güçler ve İsrail.

Suriye’deki bu stratejik oyunun sonucunda, İsrail Golan Tepeleri’ni genişleterek tampon bölgeler oluşturdu. Suriye’deki kamu kurumları, donanma ve askeri üsler bombalanarak ülkenin kurumsal hafızası yok edildi. Demek ki asıl düşman Esad değil, Suriye’nin varlığı ve toprakları üzerindeki tasarruflarıydı. PYD/YPG ise HTŞ ile çatışmadıklarını açıkladı ve dolaylı anlaşmaların varlığı dillendirildi. Türkiye, şu anda SMO üzerinden bölgedeki yanlış politikalar sonucunda oluşan PYD/YPG kontrolündeki devletvari yapıya karşı mücadele ediyor. HTŞ her ne kadar “Suriye’de toprak bütünlüğü” söylemleri yapsa da bu mücadeleye ne katkı sağlıyor, diye sormak gerek.

Asıl soru şu: 10 günde Suriye’nin neredeyse tamamı işgal edilirken, PYD/YPG kontrolündeki bölgede ilerleyiş neden bu kadar yavaş?

Günün sonunda  şuna bakmak gerek; o meşhur BOP haritasındaki “Suriye Kürdistan’ı” bölgesi kalacak mı kalmayacak mı? Kalırsa bunun sorumlusu, pazarlıkçısı ve yanlış karar alıcısı kim olacak? Türk milleti bunun faturasını kime ödetecek?

Zamanında güçlü merkezi bir yönetimi olan dikta rejimindeki Suriye’den elimizde ne kaldı? Parçalanmış bir ülke, terör örgütlerine teslim edilen topraklar, sınırlarımızda yükselen tehditler ve milyonlarca sığınmacı.

Türkiye’nin güvenliği ve bekası, doğru stratejik adımlar atmaya ve bu coğrafyanın gerçeklerine uygun politikalar izlemeye bağlıdır. Gerçekleri görmezden gelerek atılan her yanlış adım, bizi daha büyük tehlikelere sürükleyecektir.

Bugün için yapılacak en büyük hamle Suriye’nin toprak bütünlüğünün korumasını sağlamak için destek vermek ve olası bir “Suriye Kürdistanı”na izin vermemek olacaktır. Aksi durumda ise iş başka bir yere gider!