Salı günü ABD destekli YPG, güneyde yani Deyrizor’ da rejim güçlerine saldırı başlattı. Medya organları bu saldırıyı ‘’ABD, Esad’a karşı ikinci cepheyi açtı.’’ benzeri manşetlerle duyurdu. Oysa ABD’nin amacı cephe açmak yani Şam’ın üzerine yürümek değil. ABD, hem Iraklı Şii milislerin sınırı geçerek rejim güçlerine katılmasını engellemeye hem de YPG’ yi stratejik olarak güçlendirmeye çalışıyor.

Irak sınırının kuzeyi YPG’ nin, güneyi rejimin kontrolünde. Sınırın tamamı YPG’nin kontrolüne girdiğinde İran ile Suriye rejimi arasındaki bağlantı kopacak. İlaveten dünyaya sadece rejim üzerinden ulaşabilen YPG, alternatif güzergaha sahip olacak. Böylece petrol ve gazını yarı fiyatına rejime satmaktan kurtulacak. Zira sınırın Irak tarafının kuzeyi Türkiye’nin müttefiki olan Bölgesel Yönetimin, güneyi Bağdat’ın kontrolünde. Ayrıca Bölgesel Yönetim denizde kıyısı olmadığından YPG için bir alternatif değil.

ABD eğer Irak sınırının tamamının YPG’ nin egemenliğine girmesini sağlayabilirse, muhtemelen harekatı güney yönünde sürdürerek Ürdün sınırının da YPG tarafından kontrol edilmesini hedefleyecektir. Bu sağlandığında YPG, Ürdün’ün Kızıldeniz’deki Akabe limanını kullanabilecek. İsrail’e ve Akdeniz’e Ürdün üzerinden ulaşabilecek. Daha da önemlisi sınırın Ürdün tarafında ki ABD üslerinden ihtiyaçlarını giderebilecek.

Bu gelişme; gelişmeleri hala soğuk savaş, tek kutuplu dünya ve BOP şablonlarıyla değerlendirmeye çalışanları hayrete düşürdü. Öyle bir dönemdeyiz ki, çok kutupluluk öyle bir seviyeye gelmiş durumda ki, kuzeyde HTC ve ÖSO’ ya karşı iş birliği yapan rejim güçleri ve YPG, güneyde birbirleriyle savaşıyorlar. Kuzeyde HTC’ yi destekleyen ABD, güneyde YPG’ yi destekliyor. YPG başarılı olursa Şii milisler Suriye’ye gelemeyecek. Buda Tel Rıfat’ı YPG’ den alan, Münbiç’i de birkaç gün içinde alacak olan ÖSO’ ya ve HTC’ ye yarayacak.

Bu savaşta ABD, İsrail, Türkiye, İngiltere, ÖSO ve HTC, anlaşarak ve planlayarak bir ittifak kurmuş olmasalar da aynı taraftalar. Ankara bu savaş çıkmasın diye çok gayret gösterdi. Erdoğan’ın defalarca kamuoyunun önünde Esad’a yaptığı çağrılar cevapsız kaldı. Ankara başka çare kalmayınca düğmeye bastı. Artık Suriye’deki en güçlü aktör ne İran ne Rusya nede ABD. Hiç tartışmasız TÜRKİYE.

ABD ve İsrail’in hedefi, İran’ın Suriye’den tamamen çıkarılması. Rejim güçlerinin sadece Şam, Humus, Tartus, Lazkiye ve Şam’ın güneyine hakim olması. YPG’ nin güçlendirilmesi. İsrail, rejim yıkılacak gibi olursa, Şam’ın güneyinde bulunan Dürzilerin yaşadığı Süveyda’ yı ve muhaliflerin yoğunlaştığı Dara’yı işgal etmeyi planlıyor.

Türkiye’nin ve kontrolündeki ÖSO’ nun hedefi, rejimin ve YPG’ nin zayıflatılması. Türkiye, rejimin toprak kaybederek ve zayıflamış olarak masaya oturmasını ve Suriye’yi istikrara kavuşturacak bir uzlaşmaya ulaşılmasını istiyor. Ankara’nın kırmızı çizgisi, bir terör devletinin ya da özerk bölgesinin kurulması.

İngiltere için İran’ın yanında Rusya’nın da ağırlığını kaybetmesi çok mühim. Bu nedenle Londra, Şam’ın düşmesini istiyor. HTC’ de Şam’ı almak niyetinde. YPG konusunda Türkiye’yi destekleyen Londra, ilerleyen aşamalarda Türkiye ile ABD arasında ara bulucu olabilir. Londra’da, İsrail’in pervasız hareketlerinden rahatsız.

İran, Rusya ve rejimden oluşan cephe şok olmuş durumda. Tahran, Moskova ve Şam, Suriye ordusunun askeri olarak bu kadar zayıf olduğunun ve ÖSO ile HTŞ’ nin çok güçlendiğinin, düzenli ordu gibi hareket etme kabiliyeti kazandığının farkında değilmişler. Moskova, İran’ın zayıflamasını ve Erdoğan’la masaya oturmayan Esad’ın cezalandırılmasını istiyordu. İran’ın tek hedefi Suriye’deki ağırlığını korumak. Şam tek başlı değil. Çok sayıda klikten oluşuyor. Bu cephe öyle bir darbe aldı ki bütün hesaplar ve planlar çöp oldu. Şu an tek amaç muhalif güçlerin saldırısını durdurmak. Humus’ u asla kaybetmemek.

Rusya kendisi savaşta olduğundan Suriye’ye ordu gönderemez. İki gündür Rusya’nın ve rejimin uçakları muhalifleri bombalıyordu. Çarşamba akşamı ABD jetlerinin rejime ait hedefleri bombalamaya başlaması Rusya’ya verilen bir mesaj. Rus hava kuvvetleri bundan sonra daha dikkatli olacaktır.

Tahran, Suriye’ye Irak’tan Haşdi Şabi milisleri göndermeyi planlıyordu. Irak Başbakan’ı da bu planı destekleyen açıklamalar yapmıştı. Bu açıklamaların hemen ardından ABD, Türkiye ve Arap ülkeleri Bağdat üzerinde baskı kurunca başbakan tam ters pozisyona geçti. Kaldı ki ABD, sınır geçmek isteyenleri havadan vuracağını deklere etti. Artık Suriye’ye organize olarak Şii milis gelmesi olanaksız. Sınır çok uzun ve geçiş çok kolay olduğundan tek tük gelenler olacaktır. Ama ne gelen az sayıdaki milis ne de Rusya’nın gönderebileceği 3-5 uçak, ordusu çökmüş olan rejimi kurtaramaz.

YPG çok sıkışmış durumda. Fırat’ın batısındaki topraklarını kaybetmek istemiyorlar. Ama Türkiye’ye direnemeyeceklerini görüyorlar. Kuzeyde Tel-Rıfat’ı kaybetmişken ve Münbiç saldırı altındayken güneyde Amerika’nın baskısıyla da olsa rejim güçlerine saldırmaları yani güçlerini bölmeleri çok ilginç bir karar. İnsan ‘’ABD, YPG’yi Fırat’ın batısından çekilmeye ikna etmiş ve karşılığında Irak ve Ürdün sınırlarını kontrol etmeyi ve güneydoğudaki rejime ait toprakları vaat etmiş olabilir’’ diye düşünüyor.

Suriye’de beş günde başta güç dengeleri olmak üzere her şey değişti.  Bu yazı, 5 Aralık itibariyle Suriye’nin fotoğrafı. Daha oyun yeni başladı. Sahadaki duruma göre ülkelerin pozisyonları da pazarlık güçleri de değişecek. Hedeflerin birbirinden çok farklı olduğu ve birbiriyle çeliştiği bu gibi durumlarda hiçbir aktör hedeflerine %100 ulaşamaz. Hedeflerine en çok yaklaşanlar süreçten güçlenerek çıkacaklar.