124 milyon nüfusu olan Japonya, kadın başına doğum oranının en düşük olduğu ülkelerden biri. Her sene nüfus, yarım milyon civarında azalıyor. 2030 yılından sonra, yıllık azalma rakamının bir milyonu aşacağı ön görülüyor. Nüfusun azalması aynı zamanda yaşlanması anlamına geldiğinden sosyal güvenlik harcamaları oldukça yüksek ve artmaya devam edecek.
1948 yılına kadar Japonya’nın nüfusu artıyordu. 1948’de, Beyaz Saray’ın yönlendirmesiyle nüfus planlaması yapılmasını öngören yasa kabul edildi. Kürtaj teşvik edildi. Nüfusun artış hızı peyderpey düştü. Bilahare azalma başladı. Japon idareciler ancak 1990’ların başında yanlış bir siyaset takip ettiklerini fark ettiler.
Halkının %30’dan fazlası 65 yaşın üstünde olan Japonya, 65 yaş ve üstü nüfusta dünya birincisi. Japon bilim adamları, nüfusun 2050 senesinde, yüz milyonun, 2100 senesindeyse elli milyonun altına düşeceğini ön görüyor. Bu öngörülere göre, 65 yaş üstü nüfus, 2050 yılında %50’yi, 2100 yılında %70’i geçecek.
Devlet, yüksek tutarda doğum teşvikleri vermesine hatta çöp çatan şirketlerine yüklü ödemeler yapmasına rağmen azalmanın önüne geçemiyor. Göçmenlere soğuk bakılsa da Japonya’da çoğu Çinli olmak üzere dört milyon civarında yabancı işçi var. Yabancı işçilerin Çinli olması, Japonları tedirgin ettiğinden Japon şirketleri yatırımlarını, iş gücünün daha ucuz olduğu ülkelere kaydırıyorlar.
Gençler tamamen batı kültürüne ve yaşam biçimine entegre olmuş durumdalar. Babalarının ve dedelerinin, Japonya’yı Japonya yapan değerlerinden kopmuşlar. Maddi imkânı olanlar (özellikle genç kızlar), Batılılara benzemek uğruna, göz çevresi düzelttirme estetik operasyonları yaptırıyorlar. Arka arkaya 3-4 estetik operasyonu olarak Batılılara benziyorlar. Evlenenlerin sayısı boşananların altında. Kadınlar, doğum yapmayacaklarını garanti altına alan evlilik anlaşmaları yaparak evleniyorlar.
Erkekler emekli olduğunda ailelerin çoğu boşanıyor. (Japonya’da evlenince ya da hamile kaldığında işten ayrılan kadınlara, eşi emekli olduğunda emekli maaşı bağlanıyor.) Alkol, uyuşturucu ve kumar çok yaygın. Eşcinsellik olağanlaşıyor.
Sürekli ve uzun durgunluk dönemleri yaşayan Japon ekonomisi, dinamizmini kaybetti. ABD ve Çin’den sonra üçüncü büyük ekonomi olan Japonya, bazı yıllarda küçülüyor bazı yıllarda sınırlı büyüyor. Japonya, teknoloji üretme kabiliyetini de kaybetme trendinde. Akıllı telefon markası yok. Whatsapp, Facebook, Twitter, Tiktok, Instagram, Telegram ve benzeri sosyal medya ağlarında Japon orjinli olan yok. Geçmişte elektronikte lider olan Sony gibi Japon markaları, Samsung’un gerisinde kaldı. 1980’lerde geleceğin süper gücü olarak görülen Japonya, büyük bir ekonomi olmasına rağmen artık parlayan bir yıldız değil.
Japonya’nın ordusu ve savunma sanayisi, son yıllarda gelişmekle beraber ABD, Çin, AB ve Rusya’yla mukayese edildiğinde çok zayıf. İkinci Cihan Harbi’nden sonra, Japonya’nın savunma haricinde ordu oluşturması, silah üretmesi ve silahlanması yasaklandı. Japonya ilerleyen süreçte, savunma maksatlı ve hafif silahlı bir ordu kurdu. Hafif silahlar ve kısa menzilli füzeler üretti. Fakat Rusya ve Çin’in silahlanarak, savunma sanayiine ağırlık vermesi, Japonya’yı savunma politikasını değiştirmeye zorladı. Batılılar, bu değişimi destekliyor.
2013’te yayınlanan Savunma Stratejisi belgesinde Çin’den potansiyel düşman olarak bahsedildi. 2010’lu yılların ikinci yarısından itibaren, savunma sanayiine yatırım yapılarak, uzun menzilli füze üretimine başlandı. Her yıl savunma bütçesi biraz daha arttırıldı. Japonya, 2023 yılında, 50 milyar dolarla en çok savunma harcaması yapan üçüncü ülke oldu. Bu devasa harcamalar neticesinde uçak gemilerine, F-35 uçaklarına ve denizaltılara sahip oldu.
Bununla beraber Japon ordusunun, insan unsuru çok zayıf. Japonlar asker milletti. Fakat 1945 sonrasında bu özelliklerini kaybettiler. Askerlikten vaz geçen milletlerin, yeniden bu vasfı kazanması kolay değil. İsrail dışında, asker millet olma özelliğini sonradan edinen ya da kaybettikten sonra yeniden kazanan ulus yok. Gençliğin durumu göz önüne alındığında, yeniden kuvvetli bir ordu sahibi olmaları zor.
Peki, bir zamanların hızlı büyüyen ülkesi Japonya nasıl bu hale geldi? Japonya,1952’de istiklaline kavuştuktan sonra hızla kalkındı. 1955-64 arasında %8, 1965-1970 arasında %10 ve 1980’lerde %5 büyüme oranları yakaladı. Bu yüksek oranların yakalamasında üç unsur etkili oldu: ABD desteği, insan unsuru ve savunma harcamalarının düşük olması. Kamunun desteklediği Japon şirketleri, yerkürenin her tarafında, yatırım, üretim ve ticaret yapmaya başlayarak piyasaları ele geçirdiler. Japonya, kısa sürede mühendislik, otomobil, iş makinaları ve elektronikte lider oldu.
1964 yılında, Osaka’yla Tokyo arasında, normal hatlardan üç kat daha hızlı olan, dünyanın ilk ekspres tren hattı açıldı. Japonya’da, İkinci Cihan Harbi’nden 1990’lara kadar süren, özellikle otomotiv ve elektronik sektörlerindeki hızlı büyüme, 1990’lı yıllarda giderek ivme kaybetti. Bunun temel nedeni 1987’de, Japon mallarının piyasaları ele geçirmesinden rahatsız olan Beyaz Saray’ın baskısıyla imzalanan anlaşmadır. Yenin ederinden yüksek değerlenmesini zorunlu kılan anlaşma, maliyetleri arttırdığından Japonya’nın rekabet gücü düştü. Böylece ABD, ekonomik olarak rakibi haline gelmekte olan Japonya’yı kontrolü altına almış oldu.
Japonya’nın, refah devleti olma özelliğini sürdürmesine rağmen, ekonomik olarak kan kaybetmeye devam edeceği gözüküyor. Topraklarında petrol, doğalgaz ve maden rezervleri olmaması, Japonya’yı dışa bağımlı hale getirerek rekabet gücünü düşürüyor.