Bu kelimenin anlamını çoğu kişi bilmiyor olabilir.
Bu çılpık beni, bol yaşadığımız günümüzden, dar günlerime çocukluğuma götürdü.
Yaşlanıyorum galiba, sık sık eskiler geliyor anılarıma, ne güzel şeyleri hatırlatıyor bir ufacık şey veya söz.
Geçenlerde arkadaşıma sumak, kuru yemişlerden, kışlık erzak ısmarıç(sipariş) etmiştim. Sumağı koyduğu torbanın ağzını ip niyetine çılpık ile bağlamış.
İşte bu naylon torbaya bağlanan artık kumaşın çılpığı beni çocukluğuma götürüverdi.
Ha önce ne olduğunu anlatayım bu çılpığın.
Eskiden kumaşlar, basmalar alınır giysiler dikilirdi, elinde makine olan her ana çocuğunun ve ailesinin üstünü başını kendi dikerdi. Evinin terzisiydi yani.
Her evde de dikiş makinesi olmazdı. Köylü birbirine dayanışarak dikişlerini dikerdi.
Veya köyde, maillerdeki bir bilenin kapısı çalınır bazen sıkılarak yardım istenirdi.
Terzilik işleri el birliği ile çözülürdü.
Bu arada, internetten kapıya getirin dediğimiz günümüzü hayal bile edilemediğimiz zamanlardan bahsediyorum.
İşte terzi analarımızın üzerimize biçtiği giysilerden kesilen ince şeritler var ya o artıklara ÇILPIK deriz bizim köylerde.
Terzilerde yığılıp çöpe atılan parçalar diyelim kısaca.
O zamanlar da o çılpıklar öyle işe yaramıyor diye asla çöp olmazdı.
Hiç olmaz ise sağlamları kesenin, torbanın ağzını bağlamaya yarardı.
Bağlanacak şeyleri de bu çılpıklarla tutturulur, bir çiviye asılırdı.
Bazen yara bandı niyetine kesiklerimize sarardık.
Daha neler yapılmazdı ki tutacaklar, kırpma bohçalar, örme yapılıp hayvanları bağlayacak ipler, birleştirilip dikilen giyecekler, ne işe hizmet ettiğine ihtiyaç sahipleri karar verirdi.
Her evde bir yama bohçası mutlaka olurdu. İğne, iplik, düğme ne varsa bu bohçanın içinde yer alır, artan kumaş parçalarının işe yarayacakları onun içinde saklanırdı. Delinen, yırtılan, eskiyen yerler saklanan kumaş parçalarıyla yama yapılırdı.
Aaaa en önemlisi ise kız çocuklarına oyuncak olurdu bu çılpıklar. Bir giysi biçilirken başında beklerdik bize de bir parça düşer mi diye.
Evdeki yama bohçasından da oyuncak niyetine kumaş aldığımız (anamızdan habersiz çaldığımız) olmuştur.
Bizim öyle lisanslı oyuncaklarımız yoktu. Benim çocukken hiç oyuncağım olmadı. (Ta ki babam Almanya’ya işçi olarak gidene kadar. Zaten yaşım da köyde çocuk olma yaşını geçmişti. Okullu olup, ev işlerini yapacak yaşa gelmiştim.)
Kendi oyuncağımızı kendimiz bulurduk ve de yapardık.
Ama bütün köy bizim oyun alanımız, doğa da oyuncaklarımız olmuştur. Bütün doğa bizim oyun malzememizdi.
Kumaşlardan kalan parçaları anamız bize verirdi demiştim. Bizim için hazine değerinde olan bu bez parçalarından kendi dünyamızı kurardık sanki.
Ağaç dallarının çöplerini çatar artı şeklinde bağlar kendimize çöp bebek yapardık.
Bu çılpıklar var ya işte onların açık renklerinden baş kısmına dolar kafasını yapardık. Ocaktan aldığımız kömürlerle veya yeşil yapraklarla göz boyar, kırmızı gelin elleriyle de dudaklarını boyardık.
Daha büyük parçalarla bebeklerimize elbise dikerdik. O kumaş parçalarını taşları örerek kurduğumuz evimizin odalarındaki taştan masalarımıza ve koltuklarımıza örtü ederdik.
Şeklini uygun bulduğumuz ağaç kabuklarını da oyardık, onlar tencere, tabak, çanağımız olurdu.
Yani kumaşların, hiçbir santimetresi boşa gitmezdi. Oyuncaklarımızın en güzeli artık kumaşlardı. Bir de oyuncak bohçamız olurdu, onun içindekiler de artık kumaşlardı. Bebeklerimize elbise, taştan masalarımıza örtü, birebirimizle yarıştıracağımız desenler olurdu bohçamızda. Çocukluğumun hazinesiydi. Ne imrenirdim güzel kumaş parçalarına, çılpıklara.
Bu satırları yazarken bile gülümsediğimi fark ettim… Güzelmiş çocukluğum. Yetinmişim/iz kendi yaptığım oyuncaklarla. Mutlu olmuşum/uz.
Şimdi her çocuğun içi dolu oyuncak odası var ama asla yetinmiyor, mutlu olmuyorlar, doyumsuzlar.
Çünkü anlamı yok oyuncakların. Kendileri bir şey katmadıklarındandır belki de.
Dikilen bu giyecekler var ya bunların modası hiç geçmezdi. Tabi küçülen küçük kardeşe devredilir, eskiyene kadar giyilirdi.
Eskiyince de bazen ev silinecek bez, mutfakta kullanılacak havlu veya ter bezi olarak görevine devam ederdi.
Eskiyince de atılmaz onlar şeritler halinde kesilir, çılpık dokunur, sergi olurdu. Adına da çılpık savan denirdi.
Kullan at, tüket at, devreye girince bunları hepten unuttuk gitti. Tutumluluk bitti her yönümüzle tüketim toplumu olduk. Becerimiz de yok oldu galiba.
Mutluluğumuzu kaybettik. Çocukluğumuz gibi.
Ödümüz kopuyor rahatımız bozulacak diye.
Bir şerit kumaş beni benden aldı gitti taaa çocukluğuma…
Kalın Sağlıcakla__Biraz Sakince__Meyrem’ce