Türkiye her alanda kan kaybediyor. Ekonomi yerlerde sürünüyor, adalet tatile çıkalı çok oldu, demokrasi partili başkanlık sistemine(bir kişinin hırslarına) kurban edildi, enflasyon, hayat pahalılığı dayanılmaz hale geldi, bu şartlar altında bir parti ne yapar? Geriye kala kala din kalıyor.
AKP'de onu yapıyor. Ekonomiyi düzeltemiyor, adaleti düzeltmek istemiyor, çünkü düzeltirse ilk kurbanı kendisi olacak. Başkanlık sisteminden vazgeçemiyor, çünkü ancak bu sistemle kendisini koruyabileceğini, hesap vermekten kaçacağını biliyor. Denge ve denetleme mekanizmalarının olduğu bir sistemde kimse keyfimin kahyası mısın siyaseti yapamaz. Çünkü o kahya o keyfiliği sınırlar. Madem artık bozulanı düzeltme ihtimali yok, o zaman toplumu din üzerinden maniple edip, kandıralım diyorlar.
Sezen Aksu meselesinin cami mikrofonlarına kadar taşınmasının arkasında bu gerçek yatıyor. Dertleri Hz.Adem veya Havva değil, dertleri Müslümanlık satarak iktidarı korumak. Dertleri İslam olsaydı, Kuran'a bakara makara diyen Egemen Bağış'ı Büyükelçi yaparak ödüllendirmezlerdi. Üstelik bu sözler Sezen Aksu'nun sözlerinden daha vahimdir, Sezen Aksu'nun sözlerini Adem-Havva sembolleri altında erkek ve kadın olarak anlamak mümkün. Muhtemelen o da bunu kastetti. Ancak İslam'ın kutsallarının olumsuzluk sembolü olarak kullanılması yanlış. Sanatçı duyarlılığının bunu hesap etmesi gerekirdi. 2017'de yazılmış bir şarkı sözünün bundan tam 5 yıl sonra gündeme oturmasının sebebi de budur. O tarihlerde AKP bu kadar oy kaybına uğramamıştı. Vatandaşın hala düzelebilir umudu vardı. Ama artık o umut yok. Bu kafa ile bundan daha iyi bir Türkiye ihtimali görünmüyor.
En kötüsü, bir Cumhurbaşkanının dil koparmaktan bahsetmesi. Sorumluluk mevkiinde olanların söz ve sohbetlerine dikkat etmesi, toplumu gerecek, çatlaklar oluşturacak ifadelerden kaçınması gerekir. Bu sözde böyle bir hassasiyet var m? Cumhurbaşkanının dil koparmaktan bahsettiği bir ülkede vatandaşın hissiyatı ne olur, hiç hesap eden var mı?
Erdoğan kendisi için siyaset yapıyor. Bugüne kadar kendisi ile ülke ve millet çıkarları arasında tercihini hep kendinden yana kullandı. 2010 referandumundan sonra birleştirici, bütünleştirici bir dil kullanmayı bıraktı. Halbuki AKP'yi büyüten kullandığı kucaklayıcı dildi. Bugün artık o dilin yerinde yeller esiyor.Aynı Allah'a yönelen, aynı camide omuz omuza ibadet eden, aynı bayrağın altında yaşayan, aynı vatana bağlılık duyan insanlar pis bir siyaset uğruna birbirine düşman hale getirildi. Parti farkı iman farkı gibi takdim edildi. Dine en büyük darbeyi vuran parti AKP olmasına rağmen vatandaş hala din hapı ile AKP'de tutulmaya çalışılıyor. Sezen Aksu'ya ben de tepki gösterdim, ama bu tepki asma, kesme, dil koparmayı kapsamıyordu, eleştiri sınırında kalan bir tepkiydi. Doğru olan da budur. Yersiz ve sınırsız tepki kişiyi muhasebe etmek, yazdığını çizdiğini gözden geçirmekten uzaklaştırır. Baskı insanı yaptığı yanlışı bile savunmaya iter. Bu tür abartılı tepkiler düzeltme amacı taşımaz,vatandaşa "bak dinine sahip çıkıyorum" mesajı taşır. Gerçekte bunun dine sahip çıkmakla alakası yoktur, gerçek amaç oy kaybını önlemektir.
Din hassasiyeti, bazı zamanlarda bazı kişilere gösterilen bir tavır değil, her zaman sahip olunması gereken bir duygu ve şuur halidir. Bu ülkede, "Erdoğan'a dokunmak ibadettir" denildi de bugün çığlığı basanların hiç birinin sesi çıkmadı. İbadet sadece Allah'a edilir. Ey din tacirleri! bu kadar Müslüman, bu kadar din dertlisiyseniz niye sesiniz çıkmadı? Dertleri Hazreti Adem ve Havva değil, dertleri İslam'ın ticaretini yaparak milleti kandırmak.Gerisi laf-ı güzaftır.