Ateşkes ilan edilince iki tarafta zaferlerini ilan ettiler. Hiçbir savaşı iki tarafta kazanamaz. Gazze Savaşında ise kaybedenler çok fazla. Gazzeliler kaybettiler zira Gazze diye bir şehir kalmadı. Yerle yeksan edildi. Eski haline gelmesi belki elli yıl alır. Gazze halkının büyük kısmı göç etmek zorunda kalacak. Elli bin civarında şehit var deniyor ama çoğu yıkılan binaların altında kalan çok fazla kayıp var. Sakatlananların sayısı belli değil.
HAMAS kaybetti. Zira başta lider kadrosu olmak üzere mensuplarının çoğu şehit oldu. HAMAS’ ın merkezi konumundaki Gazze artık bir moloz yığını. HAMAS kadrolarının önemli bir kısmı sürgüne gitmek zorunda kalacak. Ayrıca HAMAS’ın halk desteği 7 Ekim saldırısından dolayı çok azalacak. Ortam sakinleştikten sonra insanlar olan biteni daha sağlıklı değerlendirecekler. 7 Ekim saldırısı olmasaydı yaşananların hiçbiri yaşanmayacaktı. HAMAS’ın tek kazanımı, tahliye edilen iki bin mahkum.
İsrail kaybetti. Gazze’yi ve Batı Şeria’yı ilhak etmek istiyordu, edemedi. Gazzelilerin tamamını yurtdışına göndermeyi planlıyordu, gönderemedi. Güney Lübnan’ı işgal edemedi. Hizbullah’ın Litani nehrinin güneyinden çekilmesiyle yetinmek zorunda kaldı. Bununla birlikte İsrail hedeflerinden vaz geçmez. Fırsat kollayacaktır. Eğer Trump ateşkes için baskı yapmasaydı, İsrail asla durmazdı.
İsrail, batı halkları nezdinde sahip olduğu mazlum imajını kaybetti. Ekseriyeti eğitimli, kariyer sahibi ve varlıklı beş yüz bin İsrailli ülkesini terk etti. Bu, insan kaynakları çok sınırlı olan İsrail için telafisi mümkün olmayan bir kayıp. Bu gelişmenin bir başka sonucu, aşırı sağın güçlenmesi yani İsrail devletinin radikalleşmesi olacak.
Netanyahu ve ekibi kaybetti. Netanyahu artık uluslararası ceza mahkemesi tarafından hakkında tutuklama emri çıkarılan bir suçlu. Koltuğunu kaybettiğinde Miloseviç ve Karadziç gibi cezalandırılma korkusu yaşayacak. Seyahat edemeyecek. Ateşkes kararı koalisyonu çatırdattığından artık her istediğini yapamayacak.
Biden kaybetti. Tarihe en kötü ve en başarısız başkanlardan biri olarak geçecek. Biden bir savaşa göz yummadı. Bir ordunun bir halka soykırım yapmasına göz yumdu. Hatta destek oldu. Biden’in aksine Trump kazandı. Zira yürüttüğü diplomasiyle daha başkan olmadan ateşkes anlaşmasının imzalanmasını sağladı. Ateşkes kalıcı olursa, tarihe ‘’Trump’ın zaferi’’ olarak geçer. Onu çok istediği Nobel Barış Ödülüne yaklaştırır.
Hizbullah kaybetti. Zira lider kadrosunun da dahil olduğu on binden fazla mensubu öldü. Şiilerin yaşadığı Lübnan’ın güneyinden çekilmek zorunda kaldı. 2006 yılında İsrail’e karşı kazandığı zaferin kazandırdığı prestij bitti. Hizbullah peyderpey Lübnan’daki ağırlığını da kaybedecektir.
Savaşın en büyük kaybedenlerinden biri İran. Zira İran’ın kontrolündeki HAMAS ve Hizbullah çok zayıfladı. Esad devrildi. İran ordusunun kağıttan kaplan olduğu herkesin malumu oldu. Tahran kayıplarını bu kadarla tutabilse başarılı sayılabilir. Çünkü ABD, Arap devletleri ve İsrail Şii hilalinin devamına müsaade etmeyecekler.
Irak, Haşdi Şabi’yi dağıtmazsa askeri müdahaleye maruz kalacak. Husiler ezilecek. Bu operasyonlara sessiz kalmazsa İran’a hava saldırıları yapılacak. Trump ambargoyu ağırlaştıracağından ekonomik kriz derinleşecek. Zaten zayıflamış olan rejimin uzun süre devam etmesi imkansız.
Esad döneminde, Suriye’de en etkili iki devletten biri olan Rusya’da kaybedenler safında. ‘’Suriye ile Gazze’nin ne ilgisi var?’’ denilebilir. Gazze katliamı olmasaydı İsrail ile Hizbullah arasında savaş çıkmayacaktı. Dolayısıyla Hizbullah Suriye’deki askerlerini çekmeyecek ve Esad devrilmeyecekti. Yani savaşın kaybedenlerinden biri de Esad ve avenesi. Bir başka ifadeyle Suriye halkı kazananların safında.
GAZZE’DE KİM, NASIL SINAV VERDİ?
Batı Şeria’daki yönetimde halkta sınıfta kaldı. Katliamın ilk günlerinde düzenledikleri birkaç kıytırık gösteri dışında katliama sessiz kaldılar. İsrail’in vatandaşı olan Araplarında tavrı Batı Şeria’dakilerden farksızdı. Arap halkları ve devletleri de katliama kayıtsız kaldılar. Arap devletleri HAMAS’ı baş belası olarak gördüklerinden bu tavır anlaşılabilir. (Asla haklı görülemez.) Geçmişte Filistin’de en ufak bir olay olduğunda bütün Arap sokakları hareketlenirdi. Milyonlar sokaklarda dökülürdü. Halklarından korkan devletler İsrail’e baskı yapardı. Hem Filistin yönetiminin hem de halkının Araplardaki bu tavır değişikliğini sorgulaması lazım.
İsrail muhalefeti bu süreçten yüz akıyla çıktı. İstisnasız her hafta sonu, yüzbinlerin katıldığı protesto gösterileri düzenlendi. Binlerce gösterici tutuklandı. Aynı tespiti Avrupa ve Amerika’daki gençler içinde yapabiliriz. Üniversite işgalleri de dahil olmak üzere binlerce eylem yapılarak katliam sürekli gündemde tutuldu.
Batılı devletler, birkaç tanesi istisna tutulursa çok kötü bir sınav verdiler. İsrail’in her yaptığını desteklediler. İsrail’e güç verdiler. İsrail’in katliamına göz yumarak geçmişte yaptıklarını unutturacaklarını düşündüler. Bir başka ifadeyle günah çıkardılar. Batılı devletler bu yaklaşımlarının bedelini ödeyecekler. Sürekli gündeme getirdikleri demokrasi, adalet, hak, hukuk ve insan hakları kavramlarının birer ideal değil siyasal enstrüman olduğu ortaya çıktı. Demirtaş’ın, Öcalan’ın ve Kavala’nın cezaevinde tutulmasını insan haklarına aykırı görenler elli binden fazla masumun göz göre göre katledilmesini protesto bile etmediler.
Bu süreçte sınavı en iyi veren; duruşunu hiç bozmayan Türk devleti ve milletiydi. Türkiye kendine pahalıya mal olacağını bilerek her fırsatta ve her platformda zulmü kınadı. Hiçbir menfaati olmamasına rağmen mazlumların yanında oldu. İsrail’e sadece bir devlet ambargo uyguladı: Türkiye. İnanır mısınız Filistin Özerk Yönetimi bile İsrail’e ambargo uygulamadı. Oysa Batı Şeria’daki Filistinliler ve İsrail vatandaşı Araplar toplu greve gitseler İsrail bir ayda ekonomik olarak çökerdi.
Türk milleti düzenlediği yürüyüşlerle, protesto gösterileriyle kendine yakışanı yaptı. Katar ve Mısır’a itibar etmeyen HAMAS’ın Erdoğan’ın ricası üzerine yeniden masaya oturması da Türkiye’nin itibarını arttıran bir gelişme oldu.