Bir gün ofisime bir emekli abim geldi.
35 yıl Ford işletmelerinde çalıştı sonra emekli olmuştu.
Çay kahve ikram ettim biraz sohbet ettik. “Emeklilik nasıl gidiyor” dedim “Ne olsun emeklilik geliri yetmediği için senenin 6 ayını Türkiye'de, diğer 6 ay Almanya'da yaşıyorum” dedi.
Birinci neslin bir çoğu bu şekilde hayatlarını geçiriyorlar, yaz ayları memlekette Yozgat, Sivas, Çorum, Trabzon, Rize, Denizli, Antep, Maraş ve daha nice şehirlerimizde, çok az emeklide sahil bölgelerimizde.
Bu esnada dikkatimi çekti, emekli abimin kolları dirseklerine kadar yeşil, birazda kınaya benzer boya olmuştu.
Dedim “Abim kollarına ne oldu böyle hayırdır boya badana mı yaptın ? Düğününüz mü oldu?”
“Sorma” dedi hüzünlendi boynunu büktü, gözleri doldu anlatmaya başladı.
“Evladım” dedi “Ben Konyalıyım biliyorsun. Biz köylüyüz, bizimde evimizde bir kaç hayvan vardı. Ben de 16 - 17 yaşlarında 25 - 30 keçimiz var onları otlatıyordum. Akşam eve geldim Almanya'dan izinciler gelmiş. Bende dahil bütün köy merak, heyecan ile onları dinliyoruz. Nasıl, nerede çalıştıklarını, nasıl para kazandıklarını, Avrupa'yı anlatıyorlardı. Büyüğümüzden biri akrabamız Hüseyin amca dedi ki oğlum sana da istek göndereyim sende gel Almanya'ya.”
Biz küçük dünyamızda kalabalık bir nüfusa sahip kimsenin aç olmadığı karnı tok, belki fukara, yoksul, fakat onurlu, gururlu bir yaşam sürdürüyorduk.
Üzülerek, mahcup, yüzüm kızararak dedim ki “Amca benim yaşım küçük nasıl yapacağım üstelik paramda yoktur."
Demem üzerine dedi ki “Oğlum yaşını büyüt, harçlığın benden seni istek yapıp Almanya'ya götüreceğim”.
Bende buna istinaden bütün işlemleri yaptırdım.
Geldik buralara çalıştık ettik boğazımızdan, üstümüzden başımızdan kestik.
Biriktirdiğimiz üç beş kuruşu yatırdık Kombassan - Yimpaş - Jet Fadıl'a, olmadı eşe dosta yardım, köyde bir iki tarla aldık.
Oğlum malum biliyorsun dedi, içkimiz olmadı, kumarımız olmadı.
Biz 5 - 6 gün haftada çalıştık hafta sonu.
İş elbisesini çıkardık giydik takım elbiseyi, 3 - 5 kişi bindik arabaya hadi Frankfurt, Köln, Berlin München, Stuttgart, Duisburg Türkiye'den siyasetçi gelmiş dernek toplantı düzenlemiş oralara gittik, Türkiye meselelerini sabahlara kadar dinledik.
Çok zaman o toplantılardan eve uğramadan işe gittiğimi biliyorum.
Biz başkalarının evlatlarını, ailelerini kurtarmaya korumaya uğraşırken.
Evde çocukları kayıp etmişiz haberimiz yok.
Bu süreçte çocuklar kimlerle arkadaşlık yaptı, ne eğitimleri ile ilgilendik, ne sevgi verdik, ne zaman büyüdüler farkına varamadık.
Emekli olunca anladım ki, biz para kazanalım derken, gece gündüz Türkiye'deki siyasi sorunlar, ekonomik çıkmazlar ile uğraşırken çocukları kayıp etmişiz haberimiz yok.
Evladım dedi çok paralar kazandık karı, koca hep çalıştık alın teri emeğimiz, o işten öteki işe koştuk.
İnsanı bütün değerlerimizi unuttuk, insan olma hasetimizi kayıp ettik.
Çocuklarımızı kayıp ettik, kimi uyuşturucu batağında, kimi kumar, kimi toplumdan kopuk beyhude bir hayat yaşıyor.
Ben de geçinmek için ceviz, kestane toplayıp satarak geçimimi sağlıyorum dedi.
Derin bir nefes alarak ben dedi ; gözlerinden farkında olmadan yaşlar dökülmeye başladı, hüzünlü, hasta, çökmüş, tabiri caizse hayat onu kullanmış bir limon gibi atmış, öyle görünüyordu yüz hatları.
Yüzündeki her derin çizgi yaşlı köklü ağaç da olduğu gibi derin izler bırakmıştı.
Çok çok dertli anlatacak dinleyecek birilerini arıyordu.
Yorgun bedenini kaldırırken zorlanırken, hafif sesle söyle diyordu.
50 yıl sonra ekonomik olarak Konya'dan çıktığım durumdayım, karnımı doyuruyor ilerisi yok.
Diğer yönden çok ama çok değerler kayıp ettim ki; 50 yılda kazandığım hiç bir para ile satın alamayacağım diyerek serzenişte bulunarak.
Yavaş yavaş adımlarla o masum, saf, duygulu dolu, ezilmiş, yorulmuş, özlem dolu, hayatta nereye ait olmadığını bilmediği şaşkınlığı, o her şeye rağmen umutlu, tebessüm ile ayrıldı.
O Anadolu'nun saf, berrak insanı boynunu önüne eğerek merdivenlerden aşağı doğru inerken gözlerinden yaş damlası düşüyordu.
Ben bende yavaşça döndüm dayanamadım o masum gurbetçinin, gurbette kimsesiz o sorunlarını çözmesinde yalnızlığına gözyaşlarımı saklayarak ağlamaya.
Zor gurbette yaşamak hep diyorum, gurbetçi hassas, gurbetçi duygusal, gurbetçi hüzünlü, gurbette hayat zor.
Kalın sağlıcakla