Eski Çin’de idam mahkûmlarının son gecelerini hep birlikte neşe içinde geçirmelerine izin verilirmiş. 

Mahkûmlar, cellât da aralarında olmak üzere, hep birlikte sabaha kadar şarkılar söyler, en sevdikleri yemekleri yer ve pirinç rakısı kadehlerini peş peşe yuvarlayıp mutlu olurlarmış. 

Kural gün doğmadan mahkumların öldürülmeleri, fakat mutlu ölmeleriymiş. 

Yine böyle bir infaz ayininde mahkûmlar, sabahın ilk ışıklarına kadar pek güzel eğlenmişler, şarkılar söyleyerek yiyip içmişler. 

Derken güneşin ilk ışıkları dağların arasından görünmüş.

Mahkûmlardan biri, cellâda sormuş:

 “Bizi neden öldürmedin, gün doğuyor?” 

Cellât; Öldürdüm demiş. 

Mahkum; Fakat kellelerimiz yerli yerinde duruyor” demiş.

Cellat; Size öyle geliyor, demiş ve palasına bulaşan kanı göstererek devam etmiş. 

Sizin başınızı öyle ince bir kılıçla öyle hızlı kestim ki öldüğünüzden haberiniz yok. Ayağa kalktığın anda kellen kucağına düşecek demiş. 

Ve ayağa kalkan her mahkumun kellesi düşmüş. 

Kelleniz çoktan gitmiş olabilir ve siz bunu henüz fark etmemiş olabilirsiniz. 

Bir şey olmuş, ama siz olan şeyi henüz idrak edemediğiniz için olmamış gibi davranıyor olabilirsiniz. 

Ve kellenizin hâlâ yerinde olduğunu sanıyor olabilirsiniz.

Gerçeği anlamanız için ayağa kalkmanız gerekiyor..

13 milyon savaş kaçkını Suriyeli, Afgan ve Pakistan'lı 30 milyon olduğunda.
Eşiniz ve çocuklarınızla el ele bile sokağa çıkamadığınızda.

Yüzlerce milyar dolarlık bütçe açığı ve israfın faturası önünüze zam fırtınası olarak geldiğinde, aslında çoktan öldüğünüzü anlayacaksınız.

Saygılarımla 
Muğla - Milas