Soykırım, eş anlamlıları jenosit veya genosit olarak bilinen; ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum veya başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir bireyin, bir topluluğun veya toplulukların çıkar amacıyla, bir plan çerçevesinde ve yok edilmeleri niyetiyle girişilen eylem ve sonuçlar bütünü anlamına gelmektedir.

Bu tanımı tam anlamıyla karşılayabilecek bir ifade veya ifadeler manzumesi,  soykırım üzerinde çalışan akademisyenler arasında değişiklik gösterse de; 1948’de Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde (SSECS) hukuksal bir tanımı bulunmaktadır. Sözleşmenin 2. maddesi soykırımı “Ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biridir: Topluluğun üyelerinin öldürülmesi, topluluğun üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi, topluluğun yaşam koşullarının topluluğun bütününe ya da bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasıtlı olarak bozulması, topluluk içinde yeni doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması, topluluktaki çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi.” şeklinde tanımlamaktadır.

Bu okuduğunuz ifadelerde,  yani SOYKIRIM ifadesinin uluslararası sözleşmelerde geçen ifadelerde de belirtildiği üzere soykırım (genosit) canlı türünden bahsediyor.

Tabii o zaman 2. Dünya Savaşı sonrası yeni oluşan ulusların önceliği insan olduğu için malum ortada bir soykırım vardı. Yani soykırımın asli ve temel muhatabı insan idi. Yahudilere yapılanlar, gerek güçlü lobi çalışmalarıyla gerekse savaş suçlarının aleni işlenmesi sebebiyle bu kavramlar yakın siyasi tarihe fazlasıyla mal olmuştur.

İkincisi 60 milyon insanın savaş sonucu ölmesi var...

Gelelim Türkiye’ye...

Bu günlerde ülkemizde de özellikle sokak hayvanları ile iktadarın köpekleri ve kedileri toplayıp, sonra karantinaya alıp, sonra kısırlaştırıp, aşılayıp, bitten ve haşereden temizleyip, arzu eden olursa sahiplendirip yoksa büyük oranda yani yüzde yüze yakınını ötenazi ile öldürmek istiyor. Gerçi ötenazi kavramı Meclis görüşmelerindeki tutanaklarından son dakika çıkartıldı ama en son olarak akıbetlerinin açıkça beyan edilmemesi gizli, örtülü bir ötenazi olacağı şüphelerini çok güçlü kılıyor.

Size açıkça şunu söyleyeyim: 55 yıllık Almanya’da yaşayan biri olarak, Nazi toplama kamplarını gezmiş yerinde görmüş biri olarak söylüyorum.

Hatta Almanya'da bir çok gurbetçinin yaşadığı yerleşim yerlerinde,  mahallelerde ve bu günlerde hala psikiyatrik vakaların görüldüğü, bunların tedavilerinin görüldüğü ötenazi kamplarını veyahut tabiri caizse ölüm imha kampları gördüm.

Şunu net ve açık şekilde ifafe etmeliyim ki: Buralarda dünyanın en büyük insanlık dramları yaşanmıştır, öyle bir yaşanmıştır ki, öyle ağlama, göz yaşları falan değil kalbinizin ve tam manasıyla ciğerleriniz sökülmüştür

İnsanlar feryat figan eylemişlerdir. Dilleri vardı, çok güçlü olduklarını söylüyorlardı... Paraları vardı, hem de düşünemeyeceğiniz kadar çok... Nüfuzları vardı; siyasette, iş dünyasında...Hem ulusal hem de küresel zeminde medyaları vardı; devletleri, hükümetleri manupile ediyorlar, istediklerini yıkıyorlar istediklerini kuruyorlardı... Musevilerin, yahudilerin istemedikleri hiç bir şey yer yüzünde olamazdı, bunun şımarıklığını her daim hissettiriyorlardı...

Ama ne oldu biliyor musunuz? 6 milyon yahudi soykırıma uğradı, hem de savaş esnasında.

Ötenazi bazı batı ülkelerinde uygulanıyor, lakin bu tamamen akıl sağlığı yerinde olup ciddi rahatsızlıkları olan, tıbben iyileşmesi mümkün olmayan hastaların hür ve özgür iradesi ile verdikleri bir karar. Bu ayrımı göz önünde bulunfurmak gerekir.

Burada hayvanlarda bunu uygulamak mümkün değil, bu apaçık soykırıma girer...

Bütün bunları şunun için yazdım: Bugün geldiğimiz noktada hem inancımız gereği, hayvanların bizlere yüce yaratıcının emaneti gözüyle balmak hem de bicdanlı bir medeniyetin varisliğini yapmak.. Bilirsiniz; ecdadımız, ebelerimiz, dedelerimiz bir odun parçasını yakmak maksadıyla sobaya atmadan önce 3-4 defa yere vurduklarını biliriz ki, içinde börtü böcek varsa düşşün, yanmasın diye... Bu vicdan ve merhametin oluşturduğu bir medeniyetin çocuğu, bu kadim kültürden gelen biri olarak ve tabii ki de öncelikle de bir insan olarak; hiç bir canlının, ağacın, böceğin, köpeğin, kedinin insan eliyle ölümü hak etmediği düşüncesini  şiddetle savunuyorum ve savunacağım.

Önerim, teklifim daha geniş ifafeyle muradım şudur:  Savunmasız, dilsiz, masum olan canlı varlıkları Türkiye’de ve dünyada yapılan topluca katliamın, ister ötenazi teniği ile ister farklı şekillerde itlafına, imhasına sebep olan her türlü yaptırımların "SOYKIRIM" olarak Birleşmiş Milletler tarafından kabul görmesidir.

Bu teklifimi, insanlık onurunu,  canlı olan her şeyin onurunu,  hayvanların onurunu adına ülkemin yapmasını temenni ediyorum. Bu temelinde vicdan ve merhamet olan Türk Milletinin, kökleri çok kadim olan Türk Devlet geleneğinin kendini böyle deklare edip bu yazdıklarımı uluslar arası platformlara taşımasını vicdani bir görev addetmesi gerekir. Bizim Türk tasavvuf geleneğinde bir öğreti vardır: "Merhameti olmayanın dini olmaz." Biz insanoğlu bu dünyanın sahibi değiliz, bu dünyanın bir parçasıyız. Ve Yüce yaratıcı canları yaratmış; bizimkisi insan bedenine, baika canlar da kedi, köpek bedenine konmuştur. Bu kıymet hükümlerinin dikkate alınarak, bu soruna sadece bireylerin değil, sadece sivil toplum kuruluşlarının değil, devletimiz nezdinde kabul görüp esas kabul edilmesini kamuoyuna saygıyla arz ederim.