Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en ciddi demokrasi sınavlarından biriyle karşı karşıya.
Önümüzdeki parlamento seçimleri, özellikle burada 60 yıldır yaşayan ve dördüncü nesle ulaşan Türk toplumunun geleceğini belirleyecek nitelikte.
Nazi Almanya’sı döneminde, farklı etnik kimliklere sahip bireyler, zihinsel ve bedensel engelliler, toplama kamplarında çalıştırılmış ve gaz odalarında katledilmiştir.
Milyonlarca Yahudi’ye uygulanan soykırımın yanı sıra, Avrupa’da milyonlarca insan açlık, yoksulluk ve ölümle yüzleşmiştir.
Bu trajedilerin üzerinden çok geçmemişken, Almanya için Alternatif Parti (AfD) gibi aşırı sağcı partiler, demokrasinin sunduğu imkânları kullanarak iktidara gelmeyi hedeflemektedir.
Almanya’da yaşayan Türk toplumu, bu tür tehlikelerin farkında olmalı ve demokratik süreçlere aktif katılım sağlamalıdır.
Demokrasinin en büyük koruyucusu halktır; bu nedenle oylarımızı kullanırken ırkçı ve faşist partilere destek vermemeliyiz. Almanya’nın siyasi ve ekonomik istikrarını bozmak isteyen dış güçlerin de (özellikle Rusya ve ABD) devrede olduğunu unutmamalıyız.
Bu tür partilerin güçlenmesi, burada yaşayan göçmenler için ağır bedellere yol açabilir.
Türk toplumu arasında, şaka yollu da olsa AfD’ye oy vereceğini söyleyenler bulunmaktadır. Bu tür söylemler ciddiye alınmalı ve çevremizdeki bireyler bu konuda bilinçlendirilmelidir. Irkçı ve faşist rejimler, demokrasiyi kullanarak iktidara gelebilirler.
Demokrasinin kendini koruma mekanizmaları olsa da, esas koruyucu milletin kendisidir. Bu nedenle, oylarımızı doğru kullanarak demokrasimize ve geleceğimize sahip çıkmalıyız.
Özellikle Batı Avrupa Türkleri olarak, Almanya demokrasisine ve topluma sağladığımız katkıları korumalıyız. Türkiye’yi ve dünyayı kurtarmaya çalışırken, yaşadığımız ülkeyi ve gelecek nesilleri ihmal etmemeliyiz.