Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Yeni müfredat taslağı yayınlandı.

Taslak üzerinde -bilimsel- tartışmalardan çok ideolojik tartışmalar yapıldı. Bazı çevreler dinle ilgili her şeyden rahatsız oluyor. En küçük kıpırtıda Şeriat geliyor diye bağırıyorlar.Gelen bir şey yok, boğazına kadar yolsuzluğa,hukuksuzluğa batmış bir iktidar İslam'ın ancak lafını yapar.Ziya Gökalp'in Musa Carullah'tan aktardığı bir cümle var, der ki;"iman öyle bir vicdani kuvvettir ki,eserleri kavillerde(sözlerde,laflarda) değil,fiillerde görülür." Kısaca İslam her şeyden öce tevhit ve ahlaktır. Kendileri ahlaklı olmayanlar topluma ahlak getiremezler.

Artık şunun anlaşılması lazım; AKP bir projedir, İslam'ı kisvesi ile milletin gardını düşürüp, direncini kırarak her türlü İslam ve ahlak dışılığı yapıyor. Müslümanların biriken enerjisini tahliye etmek, gazını düşürmek için önü açıldı. Doğrusunu söylemek gerekirse vazifesini de iyi yapıyor.

Yeni müfredat taslağı, 22 yıllık AKP iktidarında hep yapıldığı gibi bazı İslami öğelerle süslenerek satışa hazır hale getirilmiş. Maksat, İslam veya ahlaklı bir toplum inşa etmek değil, maksat "İslam'a sahip çıkıyoruz" mesajı vermek.Gençlerimiz elbette dinlerini öğrenmelidir ama dini öğrenmek insanı dindar yapmıyor ki, dindarlık bilmek değil yaşamaktır, İslam ahlakını bir manto gibi bürünmektir. Bunun için toplumun önünde yürüyenlerin -örnek insan- olması, hakkı, hakikati, iyiliği, güzelliği sevdirecek bir fotoğraf vermeleri gerekir.

Var mı öyle bir fotoğraf?

İslamcılık iddiası taşıyan hangi kişinin üslubuna, yaşantısına bakarak onlar üzerinden İslam'a sempati duyabilirsiniz?

Kaldı ki, bu ülkede kağıt üzerinde yazılanların hiç bir önemi yoktur, kanunlar uyulmak için değil, çiğnenmek için yapılır. Bunun en çarpıcı örneklerini eğitim sistemindeki çarpıklıklarda görmek mümkündür.

Rusya-Ukrayna savaşına kadar Türkiye'de sınav kazanamayan öğrencilerin bir kısmı Ukrayna'ya gidip tıp eğitimi alıyordu. Savaş münasebetiyle bu öğrenciler Türk üniversitelerine kabul edildi. Yarısı kadar bile puan alamadıkları Tıp öğrencileriyle aynı kategoriye alındılar. Bu yıl o öğrenciler mezun olup doktor olarak atanacaklar. Bu mudur adalet? Bir tarafta sınav kazanmak için gecesini gündüzüne katarak çalışan, ilk bir kaç bine girerek bileğinin hakkıyla Tıp Fakültesini kazananlar, diğer tarafta hiç bir iyi bölüme giremeyip Ukrayna'ya gidip sonrada dönerek aynı statüyü kazanan diğer öğrenciler. Bu adaletsizlikler kaldırılmadıktan sonra eğitim sisteminin içeriğini neyle doldurursanız doldurun ahlaklı bir gençlik iddiası reklamdan başka anlam taşımaz. Üstelik bu tür uygulamalar istisna değil, kısa bir süre önce YÖK, okuldan atılmış veya ayrılmış -yabancı -öğrencilere bir sınav hakkı tanıdı. Bir öğretim üyesi," Jeoloji mühendisliğinde bazı ders  ve sınavlar alanda yapılır, bunlara hiç alan çalışması yapmadan sınavla geçme hakkı tanındı. Diğer öğrencilerin sahada alnı çatlarken bunlar alana gitmeden mezun olacaklar. Bu şekilde mezun -edilmiş- bir Jeoloji mühendisinden ne beklenebilir?" Birkaç gün önce gazeteler Gaziantep Barosunda Türkçe bilmeyen avukatların olduğunu yazdı. Türkçe bilmeden nasıl mezun oldular, nasıl baro levhası aldılar? soran da merak eden de yok.Böyle bir eğitim sistemi olur mu? Yüzlerce özel üniversite açıldı, çoğu lise düzeyinde bile eğitim vermiyor. Herkes üniversite mezunu olunca ara eleman bulunamıyor. Üniversitelerin bazıları bilgi,beceri kazandırmıyor sadece diploma veriyor.Yüksek eğitimde Türk çocukları giderek ikinci sınıf insan düzeyine indirildi.Sığınmacılara tanınan ayrıcalıklar Türk çocukları için bir zamanlar dillere pelesenk olan " öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya" klişesini hatırlatıyor. Bu klişe ile dün ülkeyi ağlama duvarına çevirenler bugün aynısını başkalarına yapıyor.

Bu yönetim ve zihniyetle,  ne eğitimde iyileşme olur ne de bu din slogancılığı ile de dindarlık veya ahlaklılık olur.Havanda su dövülüyor.