İngiltere, ABD, Almanya ve Fransa’dan sonra; Rusya, Osmanlı ve Japonya modernleşmeye çalışmalarını başlattı. Bu süreçte, Japonya tam başarılı olurken, Osmanlı ve Rusya aynı performansı gösteremedi. Bu durumun farklı nedenleri var.

     Japonya’nın yakından takip ettiği, etkilendiği ve süper güç olarak gördüğü Çin’in, 1839-1842 arasında yaşanan afyon savaşlarında, İngiltere tarafından kolaylıkla yenilmesi, Japonları derinden etkiledi. Japonya, 1500’lerden itibaren kendi iradesiyle dış dünyadan tecrit edilmiş haldeydi. Bu savaş sayesinde Çin’den daha güçlü ve tehlikeli düşmanlar olabileceğini fark etti.

     1853 yılında, bir Amerikan filosu, Japon sahillerine yanaşarak basit bir teklif sundu. ‘’Ya limanlarınızı gemilerimize yani ticarete açarsınız veya savaşırız.’’ Japonlar uzun tartışmalardan sonra ticaret yapmayı seçtiler. Bu kabulde, donanmanın silah gücü kadar olmasa da telgraf, saat, teleskop ve buharlı lokomotif gibi sanayi ürünleriyle ilgili yapılan sunum da etkili oldu. Japonlar, sunum sonrasında, Batıyla aralarında silah teknolojisi dışındaki alanlarda da uçurum olduğunu fark ettiler.

     1854 yılında yapılan anlaşmayla Japonya, limanlarını batılılara açarak, gümrük vergisi oranlarını belirleme hakkını onlara bıraktı. Anlaşmadan sonra piyasa ithal mallarla dolduğundan, yerli üreticiler iflas etti. Şogun, ithalata devam edilebilmesi için ek vergiler koyunca geniş kesimler fakirleşti. Netice de ekonomi çöktü.

     1867 senesinde başlayan isyanlar şogunluk rejiminin devrilmesiyle sonuçlandı. (Bu darbeye kadar imparator sembolikti, yönetim şogun denilen en güçlü samuray komutanın uhdesindeydi.) İmparator Meji, halkın ve genç samurayların desteğiyle idareyi devraldı. (1854-1867 yılları arasındaki Japonya, serbest pazar ekonomisini benimseyen geri kalmış memleketlere neler olacağının güzel bir örneğidir.) Meji iktidarında, sanayileşme başladı. Kısa sürede ülkenin her tarafına ipek fabrikaları, sanayi bölgeleri, kömür ve çelik işletmeleri, elektrik endüstrileri ve makine üreten tesisler kuruldu. Savunma sanayine öncelik verildi. Makineler batıdan alınıyor, beraberlerinde yüzlerce uzman getiriliyordu.

     Yöneticiler, Japonların kültür kodlarıyla da uğraşmak durumunda kaldılar. Japonlar, Konfüçyüs doktrinini esas alan eğitim aldıklarından, tüccarlar, çıkarcı kabul edilerek aşağılanıyordu. Japonlar, gürültülü çalışan makinelerin insanların ruhlarını tüketeceğine inandıklarından, fabrikalarda çalışmak istemiyorlardı. Bu düşünceleri değiştirmek için müfredat değiştirildi.

     Örnek olması için, çok sayıda üst düzey bürokrat istifa ederek ticarete atıldı. Samurayların ve üst düzey bürokratların iyi eğitim almış kızları, özellikle ipek üreten fabrikalarda, işçi olarak görevlendirildi. Bu kadınlar örnek olarak gösterilince halkta fabrikalarda çalışmaya başladı. İkinci aşamada, iyi eğitimli olan ve ilk kurulan fabrikalarda çalışan kadınlar eyaletlerde, yeni fabrikaların kurulmasında görev aldılar.

     Kamu tarafından kurulan ilk fabrikalar, kar etmeye başladıktan sonra özel sektöre devir edildi. Bugün dünyanın en büyüklerinden olan Mitsubishi, Mitsui ve Sumitomo gibi şirketler, bu dönemde, kamunun desteği ve teşvikiyle faaliyete geçtiler.

     1870 senesinde, modern ordu ve donanma kurabilmek için, İngiltere’den eğitmenler getirildi. (Bu tarihlerde, Rusya, sıcak denizlere ulaşma hedefinin peşinde, Kore sınırına kadar gelmişti. İngiltere, Çarlığın genişlemesini engellemek istiyordu. Bu nedenle Japonya’ya tam destek verdi.) Japonya, 1867’de Paris Fuarına heyet gönderdi. Heyet uzun incelemelerde bulundu. Özellikle, demir-çelik ürünlerinin tanıtımını yapan Belçika Kralından çok etkilendiler. (Japon kültüründe bırakın kralı, bir soylunun yahut samurayın böyle bir şey yapması düşünülemezdi.)

     Meji, 1871’de, çoğu üst düzey bürokratlardan oluşan yüz kişilik bir heyeti, gözlemlerde bulunmak üzere Batıya gönderdi. Heyet, yirmi iki ay süren, on iki Avrupa ülkesini ve ABD’yi ziyaret ettikleri seyahatin sonrasında yayınlanan yüz ciltlik seyahatnameyle, gözlem ve yorumlarını herkesle paylaştı. Bu seyahatin sonrasında Almanya’nın kamuyu esas alan, özel sektörü teşvik eden ekonomik modelinin ve militarist sanayileşme stratejisinin örnek alınmasına karar verildi.

     Almanya, ihracatı teşvik ediyor ve ithalattan yüksek gümrük vergileri alarak yerli üretimi destekliyordu. Japonlar da bu modeli benimsediler. Almanya gibi yaygın eğitimi ve nitelikli üniversiteler kurmayı amaçladılar. Almanya’yı, model alma kararı şüphesiz isabetliydi. Çünkü Almanya, aynı Japonya’ya gibi sömüreceği kolonilere ve zengin doğal kaynaklara sahip değildi. Kalkınmaya rakiplerinden geç başlamasına rağmen başarılı olmuştu. İki millette disiplinli ve çalışkandı.

     Artık Japonya’nın sloganı; ‘‘zengin ülke, güçlü orduydu.’’ Japonya’nın gayesi, önce kalkınmak ve güçlenmek, daha sonra, Hint ve Pasifik Okyanuslarını kontrol altına alarak ’’Doğu Asya Ortak Refah Çemberi’’ oluşturmaktı. Yani Pasifikteki memleketleri batılılar değil, Japonya sömürecekti. Japonya 1871’de yeni adalet sistemini kabul etti, modern posta teşkilatı kurdu ve para birimini değiştirdi. Demiryolları inşa edilmeye başlandı. Askerlik zorunlu oldu. Miladi takvime geçildi. 1873’e gelindiğinde yirmi bin ilkokul, otuz iki üst düzey eğitim veren lise, yüz on meslek okulu, elli sanat okulu ve üç tane Avrupa standartlarında üniversite açılmıştı.

     1910’a gelindiğinde erkeklerin %95’i, kadınların %90’ı okuma yazma biliyordu. Japon modernleşmesi, aynı anda hem yukarıdan hem de aşağıdan olma özelliği taşır. Çıkarılan yasalar ve alınan kararlarla modernleşme yukarıdan aşağıya empoze edilirken, ülke sathına yayılan okullar ve atölyelerle halk doğal süreç içinde modernleşiyordu. Japonlar, kalkınan ve sanayileşen ilk Asyalı halk oldular.

     Japonlar modernleşmeye, Osmanlılardan elli, Ruslardan yüz elli sene sonra başlamalarına rağmen, iki ülkeden de önce sonuç aldılar. Bunun temel sebeplerinden biri, Japonya’nın uzak bir ada ülkesi olmasıdır. 1868’de başlayan sanayileşme ve kalkınma sürecinde, Japonlar hiç savaş ya da isyan yaşamadılar. Bir başka neden, modernleşme siyasetinin kesintisiz ve kararlılıkla takip edilmesidir. Osmanlılar ve Ruslar modernleşme esnasında sürekli savaşlar yaşadılar. Bazen, padişah ve çarın yaklaşımına göre, bazen isyanlar nedeniyle, modernleşme süreci kesintiye uğradı, hatta tüm uygulamaların iptal edildiği darbeler ve müdahaleler yaşandı.