Her sakallıyı dindar, her cübbeliyi evliya sanan bir toplumuz biz. Özden çok şekle bakıyor ve kolaylıkla aldanabiliyor, yahut aldatılabiliyoruz.
Din ahlaktır, adalettir. Bunlar yoksa o sarığın, cübbenin veya sakalın altında boş bir et yığınından başka bir şey yoktur.
Belki farkında değiliz ama çoğumuz bir sakala, cübbeye iman ediyoruz. Dini orada arıyoruz. "Sakalım yok ki sözüm dinlensin" vecizesi inandırıcı olmakla sakal arasındaki münasebeti göstermesi açısından ilginç bir kültürel örnektir.
Bu girizgahı şunun için yaptım. Bir grup Vatan partili daha doğrusu Perinçekçi Rusya'ya gitti. Bunlar arasında eski Maocu, yeni sakallı Ethem Sancak da vardı. Sancak, bir süre önce sakal bırakıp dini bir kisveye bürünmüştü. Şekil değiştirmekle fikir değiştirmenin aynı şeyler olmadığını anlamak için Sancak iyi bir örnek.
Perinçek'in talebeleri evvelden beri ABD/NATO karşıtlığı üzerine ideolojik bir dil geliştirdiler. Herkes değişti onların bu ideolojik şablonları, saplantıları hiç değişmedi. Perinçek'i anlamak için kırk yıl önce söylediklerine bakmak kafi. Kırk yıl önce ne söylemişse bugün de aynı şeyleri söylüyor, tek fark dilini biraz daha ortama, konjonktüre uygun hale getirmesi. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini Bedir Savaşı ile özdeşleştirmesi veya onun üzerinden izah etmesi işte bu konjonktürel durumla alakalı.
Değişim hayatın bir gerçeğidir. Hayat değişirken değişmeyenler zamanın dışına savrulurlar. Bugün Marksizm'de direnenlerin çoğunun marjinal hale gelmesi, sosyolojik karşılıklarının kalmaması bundandır. Dün de söylemiştik? bugün bir defa daha tekrar edelim, bizde gerçek anlamda Marksist yoktur, bizim Marksist görünenlerimiz ya Rusçu ya Çincidir. Bir ideolojiyi savunmaktan çok emperyalizme uşaklık ederler. Öyle olmasa Sovyetler Birliği yıkıldıktan bu kadar sene sonra Rus-Ukrayna savaşında Rusçuluk yaparlar mıydı. Eğer söz konusu Marksizm ise Marksizm'in kalesi Sovyetler birliği çoktan yıkıldı. Artık dönüp oraya bakmamak gerekirdi. Ama Marksizm Rus yayılmacılığının bir silahıydı ve bu silahla hedef ülkelerin insanlarını Rus menfaatlerine bağladıkları için bizimkilerin bazıları Rusçu kalmaya devam ettiler. Türkiye'nin menfaatlerini savunanlara hala NATO'cu demelerinin arkasında bu arkaik zihniyet yatıyor. Kafaları 70'li yıllardan bu tarafa gelemedi, dünya başka bir yere giderken onlar orada donup kaldılar.
Demek istediğim şudur, kelime-i şahadet getirmekle Müslüman olunur ama insan düşüncesi hemen bir şahadetle değişmiyor. İnsanların çoğu eski yargılarını, saplantılarını din elbisesi giydirerek sürdürmeye devam ediyorlar. Sancak'ın dün Maocu iken NATO karşıtlığı ile bugünkü NATO karşıtlığının izahı budur. Rus televizyonunda "NATO'ya katılmamız hataydı" diyor, peki niye katıldık, kim bizi buna icbar etti sorusunun cevabını vermiyor. Bizi kim itti oraya? Türkiye'yi buna mecbur eden Sovyetlerin yayılma politikası, boğazlar, Kars, ve Ardahan talepleri değil miydi? NATO'ya girmeyip de Stalin'in taleplerine boyun mu eğseydik? Elbette ülke çıkarlarını NATO'ya, ABD'ye bağlamamalı, bağlı olduğumuz paktlara saygılı olmakla birlikte menfaatlerimize göre hareket etmeliyiz. Türkiye NATO'ya keyfinden girmedi,kendini Sovyetlerden korumak için girdi. Bugün Ukrayna'da bizim yaşadıklarımızı yaşıyor.
Ethem Sancak örneği, bize şunu anlatıyor, insanlar iman değiştirseler de fikir ve düşüncelerini değiştirmeleri öyle kolay olmuyor.Hele o fikirler tabiat halini almış, beynine kazınmışsa hiç mümkün olmuyor. Dün Perinçek'in bayrağı altında savunulanlar bugün uzuuunca bir sakalın eşliğinde savunuluyor.Sancak, sakal uzatmış ama zihin dünyasını aynen muhafaza etmiş. Dün Maocu kimliği ile savunduklarını bugün başka bir kimlikle savunuyor. Her halde söyledikleri içinde en komik olanı SİHA'larla ilgili söyledikleriydi; "biz bunları Ukrayna'nın bu şekilde kullanacağını bilmiyorduk" demiş hazret. SİHA, adı üstünde silahlı bir savaş aracıdır, Ukrayna bunları alırken kuş avlamak için mi aldı? Özürü kabahatinden büyük dediğimiz durum budur işte. Keşke Rus muhabir," Ukrayna bunları alırken siz hangi amaçla aldıklarını sanıyordunuz", diye sorsaydı. O zaman biz de ne amaçla alındığını öğrenmiş olurduk.
Bu kadar kelamdan sonra söylemek istediğim şudur: İman etmekle fikir değiştirmek her zaman aynı şey değildir.İman önde gider fikir arkadan gelir zamanla ona uyum sağlar, bazen de hiç gelmez olduğu yerde kalır, tıpkı şekil A da görüldüğü gibi.