Yaklaşık bir yıl önce, Andımız’ın yasaklanması kararını iptal eden Danıştay 8. Dairesi’ne itiraz eden Milli Eğitim Bakanlığı, Temyiz Dilekçesinde şu skandal ve skandal olduğu kadar da cahilane ifadelere yer vermişti:

“Türkler kendi çağdaşı unsurlara göre ulus bilincine en geç ulaşan topluluktur. Türkiye Cumhuriyet’ini kuran kadro zaten gecikmiş olan süreci hızlandırmak için yoğun çaba harcamıştır. Özellikle 30’lu yıllarda benimsenen politika, artık toprak bütünlüğünü garanti altına alan bir ülkenin milli bütünlüğünü de sağlamasıydı. Öğrenci Andı da bu amaçla benimsenmiş ve ilkokullarda okutulmaya başlanmıştır. Ulus bilincine geç ulaşan bir toplumda bu çeşit sembol ve ritüellerin kullanılarak, ortak bir milli kimlik inşa edilmeye çalışılması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak 2023 yılında yüzüncü yılını dolduracak olan Türkiye Cumhuriyeti’nde toplumun zaten bir milli kimlik kazanmış olduğunu kabul etmek gerekir. Yani Öğrenci Andı işlevselliğini yitirmiştir. Hal böyleyken 21. yüzyıl Türkiye’sinde 30’lu yılların ritüellerini benimsemek anakronik (çağdışı) bir yaklaşım olacaktır."

Ben de o tarihlerde yazdığım yazıda -kendimce- Bakanlığa şu ifadelerle ders vermiştim:

“Ey Milli Eğitim Bakanlığı!

Koskoca Bakanlık’ta Türk tarih ve kültürünü bilen bir yetkili yok mu? “Türk ulusal kimliği tarih sahnesine çok geç çıkmış” öyle mi? Yazıklar olsun… Öyleyse hatırlatalım: “Ben Türk Bilge Kağan… Ey Türk Milleti! Üstte gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim yok edebilir?”

Ah Kağanım ah! Nereden bilecektin bin kusur sene sonra milletimizin başına böyle bir iş geleceğini… Anlaşılan, Bakanlık’ta Atsız’ın şu mısralarını bilen de yok: “…Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı,/Biz Turfan’ı yarattık uyku uyurken Batı!” Dahasını yazmaya gerek yok; çünkü onlar Kürşad’ı da bilmezler, Çin’e set çektiren Mete Han’ı da… Yazıklar olsun, yazıklar olsun!”

Evet, yazıklar olsun. Hem de Milli Eğitim Bakanlığı, hem de Türk tarih ve kültürünü en iyi bilmesi, bilmekle de kalmayıp öğretmesi gereken bir kurum bu açıklamayı yapıyor. Kestirmeden ve lafı dolandırmadan söyleyeyim ki, işte yalnızca bu kapkara cehalet kokan açıklama bile Andımızın ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor…”

Meğer az bile söylemiş, çok hafif ifadeler kullanmışım. Gerçekten Bakanlıkta Türk tarih ve kültürünü bilen yokmuş. 9. Sınıflar için hazırlanan ve “Alternatif Ders Kitabı” olarak özel bir yayınevi (Ne yazık ki adı da Tuna) Tarih Kitabı’nda “Türklerin İslamiyet’i Kabulü” başlığı altında yer alan şu ifadelere bakar mısınız?

“Kürtler bu topraklara Türklerden önce gelip yerleşmiştir ve asıl sahibi Kürtlerdir!..”

“İslamiyet'in yayılmasında, Hz. Muhammed döneminde yaşayan Caban el Kürdî büyük etkendir ve bu adam Anadolu civarına gelip İslamiyet’i yaymıştır!..”

“Araplardan sonra Müslüman olan ilk topluluklardan biri Kürtlerdir!..”

Madde 1: Konu “Türklerin İslamiyet’i Kabulü” ise burada Kürtlerin İslamiyet’le alâkalarını öne çıkarmanın anlamı nedir? Nerede ise “Kürtler Türkleri Müslüman yaptılar” denecekmiş de laf biraz dolandırılmış. Bu toprakların “Asıl sahibi Kürtlerdir” demek kadar cahilce, haince bir ifade kullanmak hangi akla hizmettir? Tarihte müstakil bir devlet kurmamış, kuramamış bir topluluğa bir vatan bağışlıyorsunuz öyle mi? Milletlerin tarihteki yerleşim yerleri bile artık Genetik ilmi ile tespit edilirken ve Avrupa belgelerinde bile Türklerin en az 2700 yıl öncesinden bu topraklarda bulundukları belgeleriyle ispat edilmişken (Savaşın ve Barışın Ustaları, Fethiye Sarper ERDEMGİL, Syf. 2 ve devamı) ortaokul ve lise seviyesindeki çocuklarımıza ne anlatılmaya çalışılmaktadır?

Madde 2: Türklerin İslamiyet’i kabulünde, adı daha çok Kürtlerle ilgili kaynaklarda geçen Caban el Kürdî’nin (Bazı kaynaklarda Surdî) rolü olduğunu ima etmek cehaletin daniskasıdır. Kitabı hazırlayan yazar, inceleyen heyet ve dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı, “Sahabe” olarak takdim ettikleri Caban el Kürdî için “bu adam” ifadesini kullanmışlardır. Böylece, bir Sahabe’ye “bu adam” gibi kaba bir ifade kullanılmasına da ilk defa şahit olmuş oluyoruz.

Madde 3: Konu “Türklerin İslamiyet’i Kabulü” ama işlenen ana fikir şu: “Araplardan sonra Müslüman olan ilk topluluklardan biri Kürtlerdir!..” Yani, dam başında saksağan, vur beline kazmayı!.

AKP iktidarları süresince yaz – boz tahtasına dönen ve “Arap Saçı” gibi karışan Milli Eğitim Bakanlığı’nda, öyle anlaşılıyor ki “İlk defa bir eğitimci Bakan oldu” diye büyük ümitler bağlanan Sayın Ziya Selçuk da duruma hâkim değil. Çünkü akademik kariyeri olan bir Bakan’ın, özel bir yayınevince de yayınlanmış olsa böyle ilmî dayanağı olmayan safsataların ders kitaplarında yer almasına rıza göstermesi beklenemez. Beklenemez ama durum ortaya çıktıktan sonra gereğini yapmıyorsa o cehalete ve yanlışlığa ortak demektir. Çünkü adı üstünde “ders kitapları” ve bu kitaplar oyuncak olmayıp serbest piyasada da yayınlansa Bakanlık onayından geçmesi gerekir. Bu tür kitaplar eskiden Talim Terbiye Kurulu uzmanları tarafından incelenir ve uzmanlar adeta “kılı kırk yarar”, bırakın tarihî, ilmî bir hatayı mesela kitap içinde geçen yalnızca bir kelimede bile ayrı yazılması gereken “ki” ya da “de” bitişik yazılmışsa veyahut bitişik yazılması gerekirken ayrı yazılmışsa yayınına izin vermezlerdi. Şimdi devlet düzenindeki pek çok iş gibi bu konu da tersine çevrilmiş midir bilmiyorum. Eğer öyle ise işte sonuç ortada. Mutlaka hatadan dönülmeli ve okullara giren her kitap mutlaka ehil uzmanlarca denetlenip Bakanlık onayından geçtikten sonra yayınlanmalıdır.

Bu arada, Türk Milleti’nin ekmeğini yiyen ve ekmek yediği tekneyi pisletme pervasızlığını gösteren Müfit Yüksel diye biri de “Bu ülkeyi Araplaştıracağız, Arap mahalleleri kuracağız” demiş. Oh ne âlâ değil mi?

Milli Eğitim Bakanlığı kontrolü elden bıraksın ve birileri “kitap” basarak Türk Yurdu’nu nerede ise “Kürt yurdu” ilan etsin, bir başka zıpır çıkıp milletimizi “Araplaştırsın!” Bütün bunlar olup biterken etkili, yetkili ağızlardan bir ses çıkmadığı gibi, Türk Devleti ve milletine sistemli bir saldırı olduğu anlaşılan bu durumu Cumhuriyet Savcıları da görmezden, duymazdan gelsinler! Olacak iş mi bu?

Bu arada, MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman’ın, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 9. sınıf tarih kitabıyla ilgili olarak Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'a mektup yazdığı ve “Kitapta çok sayıda yanlış olduğunu”, söz konusu bölümde “Türklerin İslamiyet'le müşerref oluşunun tarihî vesikalarla ifade edilmesini beklerken bir Kürt tarihi oluşturmak üzere bazı noktaların üstüne basa basa tekrarlanmaya çalışıldığı bir propaganda bölümü ile karşı karşıya bulunmaktayız” dediğini öğrendik. Ancak ne var ki Sayın Ataman ve MHP Genel Merkezi’nin konuyu tam araştırmadığı, ilgili kitapları aldırıp inceledikten sonra bu mektubu hazırlayıp göndermeleri gerekirken sosyal medya paylaşımlarına göre hareket ettikleri anlaşılıyor. Çünkü söz konusu edilen kitap doğrudan Bakanlığa değil, yine Bakanlık denetiminde olması gereken özel bir yayınevine aittir.

Her ne olursa olsun konu oldukça önemlidir ve mutlaka siyaseten de takibi gerekmektedir. Kitabın özel bir yayınevi tarafından basılıp okullara sokulmuş olması Milli Eğitim Bakanlığı’nı aklamaz. Ancak, Andımız konusunda çok iddialı sözleri ve çıkışları olan MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin, Danıştayca alınan bir iptal kararı da olmasına rağmen konuyu bir daha gündeme getirmemesi hayal kırıklığı yaşatmıştı. Dileriz söz konusu kitapla ilgili çıkışları bu mektuptan ibaret kalmaz.

Milli Eğitim Bakanı da artık böyle saçma sapan işler yapan, kontrolü elden bırakıp kayıtsız kalan bürokratları için gereğini yapmalı ve o kitabı toplatarak konunun bilimin ışığında, tarihi gerçeklerle anlatılmasını sağlamalıdır. Aksi takdirde, Türk Tarihinden habersiz Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı’nın Bakanı olarak tarihe geçecektir!