Eski Adalet bakanı Sadullah Ergün, eski HSYK üyesi İbrahim Okur'un davasında tanık olarak ifade verdi. İfadenin mahiyetini gazeteler ve bazı köşe yazarları detaylı olarak yazdılar. Ergin, özet olarak, Okur'un masum olduğunu, FETÖ'cü olmadığını tam aksine onunla mücadele ettiğini söyledi. İfadesinde buna dair somut veriler de var.

Okur, üç yılı aşkın bir süredir cezaevinde. Onu yargılayan mahkemenin bu ifadelere ne kadar değer vereceği belli değil.

FETÖ davalarındaki yakınmaları daha önce yazmıştım, bunların bir kısmı hukukun ölçülerinden ayrılarak, siyasi ölçülerle hareket edilmesinden kaynaklanıyor. Böyle olunca da at izi it izine karışıyor. Ölçüsüzlük herkesi potansiyel şüpheli hale getiren bir işlev görüyor. Bir yerde ölçü olmayınca herkesi töhmet altına sokmak mümkün hale geliyor.

Bugünkü yargılama mantığı ile başta iktidar mensupları olmak üzere Türkiye'de şu veya bu dini grupla ilgisi olan herkesi mağdur etmek mümkün. Zira, etkin pişmanlıktan yararlanan eski HSYK üyelerinin (mesela Hamsici'nin) ifadelerine bakıldığında, yargının bizzat iktidar tarafından FETÖ'ye teslim dildiği görülüyor. Bu aymazlık olmasa muhtemelen 15 Temmuz da olmayacaktı.Şimdi bu işte araç olarak kullanılanlar yargılanıyor ama buna sebep olan siyasi irade hesap vermiyor.

Elbette siyasi irade bunu yaparken böyle bir sonucun çıkmasını arzulamamış hatta muhtemelen tahmin bile etmemişti. Dolayısıyla kullandığı irade bir örgütü güçlendirme maksadına matuf değildi. Fakat aynı düşünce bu yapıyı tanımayan, bilmeyen, herkes için geçerli olmalıdır. Ben aldandım siz aldanamazsınız yaklaşımı hem hükümete hem yargıya olan güveni sarsmaktan başka işe yaramıyor.

Ancak yargıda ortaya çıkan kesmekeşin tek sebebi siyasetin hukukun önüne geçmesi değildir. Bunda -bazı yargıçların- meseleye kin ve nefretle yaklaşmalarının hatta meseleyi kişiselleştirmelerinin de etkisi büyüktür. Geçmişte FETÖ'nün darbesini yiyen veya her dini kıpırtıya şüphe veya düşmanlıkla bakanlar bu davaları kişisel veya ideolojik bir hesaplaşmaya çevirmişlerdir. Bazı mahkemelerin İstinaf'ın, Yargıtay'ın hatta AYM'nin ihlal kararlarını uygulamaması bu düşünce biçiminden kaynaklanmaktadır. Onun için yargıda yapılacak düzenleme ve reformlar tek aşına yargının sorunlarını çözmeye yetmez. Uygulayıcıların duruşu, tavrı, meselelere ne kadar his ve düşüncelerini kattıkları da önemlidir.

YARGI REFORMU

Böyle bir reforma gerek duyulması yargıdaki sorunun iktidar tarafından da kabul edildiğini gösteriyor. Gazetelere yansıyan haberlere göre iktidar bir çok yeni düzenleme yapmaya hazırlanıyor. Bozulan bir mekanizmayı düzeltmek için atılan her adım değerlidir. Yargının böyle bir reforma ihtiyacı var. Bugün kararlarda standartlılık ortadan kalkmış, aynı tipte davalarda farklı kararlar ve farklı kriterler uygulanıyorsa oraya gecikmeden bir neşter vurmak iktidarın görevidir. Devletin yegane ideolojisi adalettir. O varsa devlet de vardır. Ama esas sorun -yargı bağımsızlığının- sağlanmasıdır. Bugün şayet siyasi kriterler hukuki kriterlerin yerini almış diyorsak bunun nedeni Yargının siyaset karşısında bağımsız olmamasıdır. Pakette ne yazık ki bununla ilgili tek bir hüküm yok. Mesela HSYK üyelerinin seçimi için yargı mensupları arasında tek kişiye oy kullanma sistemi veya RTÜK üyelerinin seçimine benzer bir usul getirilebilirdi. TMK'nın örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi gibi ceza alır şeklindeki maddesi değiştirilebilirdi.Neyin haber ve eleştiri neyin örgüte yardım olduğuna dair somut kriterler ortaya konulabilirdi. Bunlar hakim takdirine bırakılıyor. Bizim gibi ideolojik ayrılıkların derin olduğu ülkelerde hakim takdiri genişledikçe ideolojik ve kişisel tercihler bu takdir hakkının kullanımında belirleyici oluyor. Mesela, FETÖ davalarında yargılananlar hakkında -aile araştırması- yapılıyor. Ailede başka soruşturma geçiren varsa bu yargılanan kişi aleyhine doğrudan doğruya delil olarak kullanılabiliyor. Oysa Anayasa'nın 38. maddesi suçun şahsiliğini esas almıştır.Ancak uygulamada bu anayasa hükmü hiç dikkate alınmıyor. FETÖ tutuklularına yaşaması zait, gereksiz insanlar gözüyle bakılıyor. Hastaları tedavi edilemiyor.

Yargının reforma ihtiyacı var, bu muhakkak. Atılan adımlar da gerekli. Ama asıl önemli olan vicdanlarda reform yapmaktır.Yargı siyasi hırsların, kişisel ve ideolojik hesaplaşmaların aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Bunu gerçekleştirmenin yolu, eğitim ve keyfiliğe müsaade etmeyen kurallar koymaktır. Suça bulaşmayan insanlar -bu ülkede hakimler var- diyebilmeli, devletine ve yargısına güvenebilmeli.