Hani demişti ya Ahmet Şafak,
“Beyler bu memleket size neyledi?”
Hani demişti ya Uğur Mumcu,
“Vurulduk ey halkım unutma bizi.”
Vurulduk hem de kendi güllelerimizle vurulduk,
Bu memleketin hep koruyup kolladıklarınca vurulduk,
Akil baliğ olduğu günden beri devletin ekmeğiyle büyüyenlerce vurulduk,
Bu memleketin imkanlarıyla okuyup yazanlarca vurulduk…
Ahmet Şafak yeniden sormalı bu sırttan vuranlara, “Beyler bu memleket size neyledi?”
Sonra bir cadı avı, kıran kırana…
O Fetöydü - bu kripto, şu haindi - bu kayyum, o deliydi - bu Veli…
At izi it izine karıştı, yaş ile kuru aynı harmana serildi.
Herkes kendince bir milat oluşturdu.
Bizim miladımız ister Türk tarihi olsun, isterse 3 Kasım 2002 seçimleri, bakın bakalım o gün bugündür kim korundu kim örselendi?
İktidarın miladı 17/25 Aralık, buyurun soruşturun bakalım o günden sonra kim işbirlikçi kim sadık?
Birçok mağdurun miladı Ergenekon-Balyoz gibi kumpaslar, okuyun bakalım o süreçte ne ocaklar söndü ne canlar yandı?
Birçoğuzun miladı hak - hukuk - adalet, buyurun bakalım kim kimin hakkını yedi, kim hak yenilmesine göz yumdu, kim destek verdi, kim çalınan karayla kaldı?
Ama nereye kadar?
Yarınlar zor, yarınların dünyasında yalnızlık var, ötekileştirilmek var…
Kandırıldım, aldandım, aldatıldım diyenlerin işlediği günahlar yok mu olacak?
Çıkıp televizyonlarda işi sulandırırken, suyu bulandırırken suçlar yok mu olacakl?
Hayatlar sönüyor suçlu mu suçsuz mu belli olmadan,
Çocuklar eşler ağlıyor babalarının, eşlerinin ardından,
Kahroluyor…
Milletine kumpas kuranlarla,
Askerine kurşun yağdıranlarla,
Polisinin üzerine bomba atanlarla,
Halkın üzerine düşmanca gidenlerle,
Ses hızından hızlı jet uçurup kendi milletine korku salanlarla,
Aynı kefeye konulan atasına çalınan karayla,
Bağrında açılan belki de bir ömür ummayacak yarayla,
Kahroluyor…
Darbeler indirdiniz milletin atisine, yapmaya kalktığınız darbeniz batsın,
İnancımızı yediniz, Allah ile aldattınız, ordumuzu erittiniz, melun darbeniz batsın,
Nedir bu Allah’ım? Ne olur rüya olsun yaşadıklarımız, hak etmedik bunca ihaneti.
Ama rüya değil birebir gerçek ve kahır şamarı tekrar çarpıyor suratlara ebleh ebleh.
Kahroluyoruz…
Geçmişte ambargo konulmuş olsa da beraber okuyalım Dilaver Cebeci’nin dizelerini,
Seslendirelim Mustafa Yıldızdoğan’ın “Ölürüm Türkiye’m” nağmelerini…
Bizi ayakta tutacak ve yarınlara tek yumruk olarak taşıyacak umdemiz bu olmalıdır.
Haine- düşmana karşı tek yumruk olunmalıdır.
Hani elitler “dur bakalım ne olacak hesabındayken”, orta sınıf olarak darbe girişimini yerle yeksan etmiştik ya, işte o misal, sapla samanı karıştırmadan, yaşı kurudan evvel yakmadan, kurdun yokluğunda meydanı boş sanan çakallara kanmadan tek yumruk olmak zorundayız.
Es-selam olsun günümüzün Ulubatlısı olarak şehadet şerbeti içen Ömer Halisdemir’e,
Ves-selam olsun tankın üzerine yürüyen günümüzün Kürşatları garip gurabaya,
Has-kelam olsun Kurtuluş Savaşındaymışçasına vatanımıza, milletimize, ordumuza, yurdumuza, ülkümüze, ülkemize sahip çıkanlara…