Britanya, Amerika’nın ardından Avusturalya ile Yeni Zelanda’da koloniler kurdu. Avusturalya 1770, Yeni Zelanda 1779 yılında James Cook tarafından Britanya’ya katıldı. Bu koloniler, Britanya’ya, Amerika’ya göre daha uzak olduğundan, göçmenler için cazip değildi. Buralara, önce mahkûmlar gönderildi. Böylece hapishanelerin yükünden kurtuldukları gibi, İngiltere’ye gelir getirecek iki yeni koloni oluşturmuş oldular. ABD göçmen kabulünü zorlaştırınca, yeni kolonilere olan yönelim arttı. Kanada, uzun yıllar aralıklı olarak devam eden İngiliz-Fransız savaşlarından sonra, 1763 yılında Paris Anlaşması’yla İngiliz egemenliğine geçmişti. 1763 senesinde, Kanada’da yetmiş bin civarında Fransız yerleşimci vardı. İngiliz toprağı olunca, Britanya adasından Kanada’ya gidenlerin sayısı arttı. Bağımsızlık savaşı esnasında Kanada, krala sadık kaldı.
Bu nedenle, savaşının akabinde, on binlerce krala sadık Amerikalı Kanada’ya göç etti. Göçlerin etkisiyle, Quabec dışındaki Kanada’da, Fransız kültürü, dili ve Katoliklik etkisini kaybetti. Quabec’te Fransızlar kalabalık olduklarından hâlen Fransız dili ve Katolik inancı hâkimiyetini devam ettiriyor. İngiltere, ABD’nin imparatorluktan ayrılmasından sonra, yaşanan süreçten dersler çıkararak söz konusu üç kolonide merkezî yönetimin ağırlığını hafifletti. Sürekli yetki devrederek, isyanların çıkmasını engelledi. Yerel parlamentolarla, hükûmetler sürekli güçlendi, valiler her geçen gün daha sembolik hâle geldi. İngiltere bu stratejiyle eş zamanlı olarak ABD ile ilişkilerini iyileştirmeye özen gösterdi.
Britanya’nın onlarca sömürgesi vardı. Bunların halkı Afrikalıydı, Hintliydi, Malaydı, Arap’tı, Çinliydi. Hiçbiri kendini İngilizlerle eşit görmüyor, aynı hakları istemiyordu. Hiçbirinin İngiltere’yle baş edebilecek askerî, teknolojik ve beşeri gücü yoktu. Fakat Amerika’daki kolonilerin halkının ekseriyeti Britanya kökenliydi, Britanya kökenli olmayanlarsa Avrupalıydı. İngilizlerle aynı hakları istiyorlardı. İngiltere’de ne varsa Amerika’da da olduğundan başkaldıracak, mücadele edebilecek imkânları vardı.
Britanya, sömürge gibi yönetmeye çalışınca, Amerika’daki kolonilerini kaybetti. Birleşik Krallık, kayıplarından ders alarak, İngilizlerle, Avrupalıların çoğunlukta olduğu Kanada, Avusturalya ve Yeni Zelanda’da sömürgelerden farklı siyasetler uygulayarak başarılı oldu. Sömürgeler sömürüldü. İngilizlerin çoğunlukta olduğu Avusturalya, Kanada ve Yeni Zelanda’yla, tarafların hepsine cazip gelecek, herkes için kârlı olacak şekilde ticaret yapıldı.
1926 yılında düzenlenen İmparatorluk Konferansı sonrasında, Balfour Deklarasyonu yayımlanarak kraliçe önderliğinde İngiliz Milletler Topluluğu’nun kurulduğu ilan edildi. Tüm üyeler eşit statüdeydi. Bağımsız devletlerin yanında, dominyonlarda üye olabilecekti. İngiltere, güneş batmayan imparatorluğu uzun süre devam ettiremeyeceğini görmüş, bu coğrafyalardaki etkisini daha yumuşak bağlarla sürdürebileceği modeli oluşturmuştu. Topluluğa üyelik, gönüllülük esasına dayanır. Eski sömürgeler üye olabileceği gibi hiç İngiliz sömürgesi olmamış ülkeler de üye olabilir. (Mesela Mozambik ile Ruanda hiçbir zaman İngiliz sömürgesi olmadılar ama topluluğa üyeler.) Üyelerin siyasi rejimine karışılmaz. Üyeler kralı devlet başkanı olarak tanıyabileceği gibi tanımayadabilir. Hülasa birliğin buyurgan bir yapısı yoktur.
İngiltere, İkinci Cihan Harbi’nden galip ama çok yıpranmış olarak çıktı. Almanya’yı, Amerika müdahale etmeseydi ve SSCB direniş göstermeseydi yenemezdi, yenememişti. İngiltere, savaştan sonra ağırlığını korumaya gayret etse de iki önemli gelişme buna izin vermedi. Bunlardan birincisi 1937 yılında İrlanda’nın anayasasını ilan etmesiydi. Bu ilanın akabinde, bağımsız İrlanda Cumhuriyeti kuruldu. Büyük Britanya’nın hemen bitişiğindeki küçücük İrlanda bağımsız olabildikten sonra, öteki sömürgeler neden bağımsız olamasındı? 1947 yılında, İmparatorluğun en değerli parçası olan Hindistan bağımsızlığını kazandı. Britanya, en azından Orta Doğu’da hâkimiyetini sürdürme niyetindeydi.
Nasır’ın Süveyş Kanalı’nı millîleştirmesi İngilizlerin hedefinin gerçekleşmesini imkânsız hâle getirdi. İngiltere, Fransa ve İsrail, beraberce kanalı işgal ettiler, Mısır ordusunu yendiler. Ama Kruşçev’in, “Londra ile Paris’e nükleer bomba atarım.” tehdidine Beyaz Saray’ın sessiz kalması üzerine işgal ettikleri yerlerden geri çekildiler. Kanal olayı, uluslararası kamuoyuna yeni patronların kim olduğunu gösterdi. İngiltere otuz yıllık periyotta tüm sömürgelerini kaybetti. İngiltere 1588’den 1699’a kadar Osmanlı’dan sonra en güçlü devletti. 1699’dan 1815’e dek cihanın en güçlü devletiydi. 1815’ten Birinci Cihan Harbi’ne değin, süper güçtü. Birinci Cihan Harbi’nden, İkinci Cihan Harbi’ne değin, ABD ve SSCB’yle beraber üç süper güçten biriydi.
İkinci Cihan Harbi’nden sonraysa en güçlü üçüncü ülke olmasına rağmen, ABD ve Sovyetler Birliği’yle mukayese edilebilecek noktada değildi. ABD’yse, İkinci Cihan Harbi’nden, 1991 yılına kadar iki süper güçten biriydi. 1991 yılında, Sovyetlerin dağılmasıyla tek süper güç hâline geldi. Yani insanlık, 350 yıldır Anglosaksonların hâkimiyetinde yaşıyor. Anglosaksonlar sadece askerî, ekonomik, teknolojik olarak güçlü değiller. Kültürel açıdan da etkililer. İnsanlık batı hayat tarzını benimsemiş durumda. Hollywood filmleri, dizileri her yerde popüler. Amerikan Fast Food zincirleri, Coca Cola, Pepsi en bilinen markalar. Amerikan TV’leri ve platformlar her yerde izleniyor. ABD ve İngiliz gazeteleri, internet siteleri dünyanın her tarafında okunuyor. Google, Youtube, Twitter, Whatsapp, Facebook Amerikan sosyal medya markaları. İngilizce, insanlığın ortak dili, dolar, ortak para birimi oldu. Global finans sistemi dolar üzerine inşa edildi.
İngiliz Milletler Topluluğunun 2024 senesi itibariye 53 üyesi var. Üyelerin toplam nüfusu 2.5 milyarın, millî gelirleri 10 trilyon doların üstünde. Topluluk üyelerinin yüz ölçümleri yerkürenin dörtte birinden geniş. Üyeler dünyanın her tarafına dağılmıştır. Üç üye Avrupa’da, on üye Kuzey Amerika ve Karayiplerde, üç üye Orta ve Güney Amerika’da, on dokuz üye Afrika’da, yedi üye Asya’da, on bir üye Okyanusya’dadır. On altı üye, kralı devlet başkanı olarak tanıyor. Üyelerin rejimleri, dinleri, mezhepleri ve ekonomik düzeyleri farklıdır. Ama topluluk, Britanya’ya çok önemli avantajlar sağlıyor. Üyelerin hükûmet başkanları ve dış işleri bakanları mutat aralıklarla toplanarak, müşterek kararlar alıyorlar. Üyeler arasında ticari ve ekonomik ilişkiler oldukça yoğun. 2024 yılına kadar, yani yüzyıllık süreçte, üyelerden sadece İrlanda, birliği kendi rızasıyla terk etti. Topluluk dört yıllık periyotlarla spor oyunları düzenlemektedir.