Ak Parti’nin yerel seçim arifesinde dün olduğu gibi 31 Mart 2024 seçimlerinde de çok rahat kazanacağı, emin olduğu kentler vardır. Örneğin Trabzon, Samsun, Erzurum, Sivas; Kayseri, Kahramanmaraş, Konya gibi… Buralarda AK Parti şapkasını koysalar, adaysız halde yine kazanılacağı kesin gibidir. Evet, iktidar çoğu bölgede emin olsa da her yerin öyle olmadığını şimdi onlar da görüyorlar; mesela Ankara ve İstanbul... Ankara’da anlaşılan o ki Mansur Yavaş’ın ipi göğüsleme ihtimali giderek güçleniyor. Bunu sebebi Turgut Altınok’un mal varlığından mıdır, yoksa başka sebeplerle midir; herkes kendince fikir yürütebilir. Hoş, hedefte İstanbul varken Ankara, AK Parti için şuan ne derecede önemlidir, bilemem.

Ortaya çıkan bütün algı ve isteklendirme İstanbul üzerine kodlanmış durumda... Özellikle Cumhurbaşkanının demeçleri, yaptığı mitinglerde sonuç, hep İstanbul’u işaret ediyor. İktidarın bindirmeleri, sürekli İmamoğlu’na yüklenmeleri bu maksat ve hedefinin açık delilidir. Nasıl olmasın? İstanbul üzerine Necip Fazıl’ın şiirini okumuş, orada belediye başkanlığı yaparak Türkiye Cumhurbaşkanlığına yürümüş Recep Tayyip Erdoğan’ın doğduğu, büyüdü kenti, “kızlelma” haline getirmesinden daha anlaşılır n’olabilir?

Bana sorarsanız İstanbul, çığırından çıkmış bir kent. Koca Türkiye’nin büyüme hızında (+) ve (–) en büyük paya sahip olan İstanbul’un kaderi sanırım (inşallah olmaz) deprem felaketi yaşanana dek değişmeyecektir. Örneğin 2022'de %5,53'lük ekonomik büyümenin aslan payı İstanbul’undur ki oran %2,46’dır. Neredeyse her dört kişiden birinin yaşadığı ve memalikte ne kadar o, bu hemşehrilik varsa alakasının ve akraba-i taallukatın bulunduğu İstanbul’dan gayrı bir kent düşünemeyiz; yoktur... Yani 7 tepesi sırlara karışmış bu yorgun kentin, ülkenin rant kapısı ve ekonominin dinamosu, can damarı olup olmadığına dair hiç birimiz zar atmayız.

Şimdi: 

Farkındayız, İstanbul seçimleri hiçbir parti için kolay geçmeyecek, keza son 20 yılın tek hâkimi Ak Parti için de geçerli... Daha ötesi, sadece sonucu kestirilemez belediye idare seçimi yapmadığımız da aşikâr oldu, Cumhurbaşkanının doğrudan işi ele almasıyla vaziyet iyice pekişti; çünkü biz meğer her yeri geride bırakan İstanbul’da ileriye dönük bir liderlik ve genel seçim yapacağız ki bu artık ayandır. Varsa da İstanbul yoksa da İstanbul, herkesin kaderi… Örneğin Özer Sencar’ın şu açıklamasına bakalım: “eğer Erdoğan İstanbul’da seçimi kaybederse hiç tereddüt etmeden inancımı söylüyorum; önümüzdeki 20 yılın Cumhurbaşkanı, başkanıdır İmamoğlu... 2028’de alır seçimi… Hiç tartışmasız alacağını düşünüyorum ve Erdoğan’ın en büyük endişesi de bu…”.

Ruşen Çakır’a yukarıda alıntıladığım cümleleri söyleyen Sencar, MetroPOLL Araştırma Şirketi’nin kurucusu... 4-7 Mayıs 2023 tarihli Cumhurbaşkanlığı seçim araştırması ile bu işi kotaran şirketler arasında en doğru tahmini yapan araştırma şirketi, MetroPOLL’dür. Biliyorsunuz, o seçimde araştırma şirketlerinin çoğu iki konuda duvara toslamıştı: Birincisi, Kemal Kılıçdaroğlu’nu zaferle çıkacak galip kumandan ilan etmiştiler, işi ilk turda bitirmişler; ikincisi MHP’nin alacağı oy hakkında (yine) yanılmışlardı... Gerçi MHP hatasına Özer Sencar’ın anketleri de dâhildir, es geçmeyeyim.

Sencar, 9 Mart tarihli bir araştırma paylaşmış. İstanbul’u baz alan araştırmadan bahsediyorum. Tabloya göre İmamoğlu, ortalama 3,5 puan önde ve ipi göğüslüyor:

Ibb Tablo

Sencar’ın anketinde Zafer Parti’si İstanbul adayı Azmi Karamahmutoğlu hesaba bile katılmamış. Katıldıysa da “fikrim yok/cevap yok” aralığında Azmi Beğ hiç edilmiş… Karamahmutoğlu en azından her MHP’li ve İYİ Partili 100 seçmenden 25’inin oyunu alacaktır diye düşünüyorum. Dolayısıyla Karamahmutoğlu’nun oyları %2’nin altında kalmayarak pekâlâ üzerini görebilir.

Yukarıdaki anketin hata payı aralıklarına bakarsanız ve sarı çubuğu Ak Parti oy oranına göre dağıtırsanız, Ak Parti’nin oyları %45’in altında beklenemez. Bu da seçim yarışını kafa kafaya getirir ki DEM Parti, CHP için kilit şebeke olur çıkar. Benim açımdan DEM Parti’nin bu pozisyona gelişi can sıkıcı bir durumdur, terör örgütünün açıkça legal(!)-siyasal ayağının devamı kabul edilmiş bu partiyi desteklemek akıl alır iş değildir. Anlamanın zor olmadığı diğer konu ise Ekrem İmamoğlu’nun DEM Parti müdafiliğinin oy hesabına dayanmasıdır.

Bir vatandaşın (pek haklı olarak) DEM Parti hakkında “neden DEM Parti kırmız halılar ile karşılandı” sorusuna İmamoğlu; “DEM Partili ne yapsın o zaman? 7-8 milyon insan oy verdi; n’apacağız, hepsini vatan haini mi ilan edeceğiz” diye bir cevap vermiş. Oy veren kaç milyon olursa olsun, terör ile bağını koparmamış hiçbir siyasi oluşum, o oluşuma destek verenler de oy uğruna mazur görülemez. Bu parti siyaseten, kadro olarak, düne kadar (DEP, HEP, HADEP) yaptıklarıyla “Öcalan ve Kandil” hastalığının orta yerde durduğunu bile bile nasıl sahiplenilir? Oy aşkına ilkesiz, milleti enayi yerine koyan çıkışların sahibi olmak ne talihsizlik! 

İmamoğlu’nun PKK çizgisinde siyaset yapanlarla yumuşak ve faydacı bir tutum sergilemesi (konu İstanbul seçimleri de olsa) tehlike işaretidir. Bu tehlikeli oyun bugün ve yarın, memlekete hiç hayır getirmez. Önceleri iktidarın “açılım politikaları” ile nasıl bir sonuca ulaştığını herkes hatırlasın. Yandan yandan DEM Parti’ye “gel gel” işareti yapanları ülkenin potansiyel iktidarı olarak görmek; ancak ham ve ufuksuz kafaların işidir.

Maalesef Ak Parti’nin ekonomi politikaları (onlar söylemese de) derin tahribatlar oluşturdu ve sıkıntılar halen devam ediyor. Bu ahval, can sıkıcı noktayı çoktan aştı ki inkârı kabil değil. İnsanımız elbette tepki duymaktadır; fakat ekonomik koşullardan daha tehlikeli olan ilkesiz siyasetin, bölücüler ile oynanan alicengizin de ekonomik zorluklar sebebiyle peşine düşülmemelidir.

İtiraz etmem ki iktidar her konuda uyarılsın. Hayat pahalılığı, sığınmacılar konusu, kamunun israf sorunu, doğru planlama, hesap verme ve daha şeffaf, demokratik yönetim hakkında elbette iktidar uyarılabilir. Pekiyi bu uyarı illa dumura uğramış kafaların siyasetine mecburi istikamet çizmekle mi olacaktır? Alternatif bir bakış üretemez miyiz? Bugün iktidarı ilkesel her koşulda destekleyen MHP, desteği mahfuz kalarak uyarıcı bir odak olamaz mı? Uyarmak isteyen vatandaşlar şayet Ak Parti’ye oy vermek istemiyorsa MHP daha doğru adres haline gelemez mi?

İddiam o ki MHP, pekâlâ bu konularda iktidarı uyaran bir misyon da üstlenebilir. Daralan, sıkışmış iktidarı, göremedikleri noktalara yoğunlaştırabilir, MHP... Eğer Ülkücü Hareket bu anlamda siyaseten güçlenirse, o destek hem iktidar hem muhalefet adına farklı anlamlara da dönüşebilir ve politik darlaşmanın önü açılarak ülke kamuoyu rahatlatılabilir. Her n’olursa olsun 22 yıldır yıpranarak gelen bir iktidardan bahsediyorum ve bu iktidar aşağı üç sene daha iş tutacak bir iktidardır. MHP’nin temel meselelerdeki desteği ile iktidarı ara ara uyarması, MHP dışında kalan Türk milliyetçilerine ve Ülkücülere de makul bir alan açacaktır.

İstanbul’da sahaya çıkan MHP kadrosu ne konuşuyordur merak ediyorum. İnsanların haklı tepkilerini siyaseten ele alan bir MHP, bu karpuz gibi bölünmüşlüğe de çare olabilir. Yapılır yapılmaz; ciddiye alınır alınmaz ama biz, tarihe not düşmüş olalım.

Bahçelimiting

MHP’nin politik söylem ve eyleminde böyle bir evrilme görülürse İstanbul’u Ak Parti kazansa da kazanmasa da siyasetin bir başka düzleme geçeceğine şüphe duymuyorum. Böyle bir MHP’nin genel ve yerel seçimde güçlenmesi, aynı zamanda iktidar için bir balans olacaktır. Hiç kuşkusuz iktidara da büyük bir iyilik yapılır. Yeter ki MHP yönetimi bu tepkiyi anlayarak ölçsün ve toplumsal olguların anlam haritasını doğru okusun; çünkü Türkiye içte ve dışta zor dönemlerden geçiyor ve bu süreç anlaşılıyor ki daha da gerilerek devam edecektir.

Bugün bilhassa Anadolu’da Ak Parti’ye verilmeyen oylar, MHP’de adres oluyorsa muhatapların bu durumun arka planını iyi düşünmesini temenni ederim. MHP Gen. Mrkz.’i söz konusu oyların tepki halinde Üç Hilal’e gelen oylar olduğunun sanırım farkındadır. Meramın işte bu Ak Parti’den kopan ve sanırım azalma eğilimi devam edecek oyların MHP’de anlamlı hale getirilmesi ve partiye daha da kuvvet verme düşüncesidir.

Dünya gözüyle Ülkücü iktidarı görmek ümidiyle…