AKP iktidarlarının uyguladığı “Yap İşlet Devret” modeli ile yapılan işler ve oralardaki usulsüzlükler, açılan kara deliklerle ilgili pek çok yazı yazıp yayınlamıştım. Vurdumduymaz ve “Ben yaptım oldu” anlayışındaki bir iktidara ne yazsan ne söylesen fayda etmiyor. İmam bildiğini, cemaat kafasına estiğini yaptığı için herhalde bizde de bir yılgınlık oldu ki bu konuları yazmaya ara vermişiz.
En son, Ankara’daki Bilkent Şehir Hastanesi’ne gidip “Pis kanalizasyon kokusundan burnumun direği sızlıyordu. Hemen geri döndüm” diyen bir şikâyet duyunca hemen bir araştırmaya giriştim. Meğer, iktidarın gözdelerinden Çeçen İnşaata ait yüklenici firma olan CCN üç aydır işçilerin maaşlarını ödemediği için temizlik yapılmıyormuş. Dolayısıyla bir hastane için en hassas unsurlardan biri olan hijyen sıfırlanmış durumda imiş. Geriye dönük bir tarama yapınca ve hemen her yıl aynı durumun tekrarlandığını görünce de bu hastane için o meşhur tekerlemede olduğu gibi, “Dışından baktım yeşil türbe, içine girdim estağfurullah tövbe” demekten kendimi alamadım.
Bildiğim kadarı ile bu konuya el atması gereken Sağlık Bakanlığı da hemen Bilkent Şehir Hastanesi’nin yanında bulunan kiralık bir binada faaliyet gösteriyor. Hastane kiralık, Bakanlık binası kiralık, milletin parası akar oluk oluk ve sonunda hastalarımıza çektirdiğimiz pis kokulu bir nefes, kapkara bir soluk!
Bu konularda yazdığım ve testi kırılmadan gösterdiğimiz uyarıcı yazılardan söz etmiştim. İşte, Ekim 2019’da yani yaklaşık beş yıl önce yazdığım “Hastane Önünde İncir Ağacı, Şehir Hastaneleri Bulacak mı İlacı” başlıklı yazımdan bir bölüm:
“…Ankara’da bir zamanlar bir Atatürk Hastanesi vardı. “Bir zamanlar” dediğime bakmayın siz, açılışı daha 20 yılı bile doldurmamıştı ve o, CHP – DSP ortaklığı ile kurulan 57. Hükümetin MHP’li Sağlık Bakanı Prof. Dr. Osman Durmuş’un Ankara’ya kazandırdığı iki hastaneden biri idi. Şu işe bakın ki, yine mevcut iktidarın -bakan vermese de- baş destekçisi olan MHP zamanında tarih oluverdi. “Kendi gitti adı kaldı yadigâr” bile diyemiyorum, çünkü Atatürk adını pek çok stat, kültür merkezi ve benzeri yerlerden kaldıran zihniyet hastanelerden de silip atma gayreti içinde.
İşte o Atatürk Hastanesi’nin arka girişinde, iki blok arasında devasa bir incir ağacı duruyor, her gidişimde o türküyü hatırlıyordum. Atatürk Hastanesi kapatıldı ve hemen yanına kondurulup “Dünyanın en büyük şehir hastanesi” diye açılışı yapılan “Bilkent Şehir Hastanesi”ne taşındı. Yolum düşmediği için Atatürk Hastanesi’nin iki bloğu arasında bitip boy veren o incir ağacının yerinde durup durmadığını bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ki, büyük iddialarla açılan Şehir Hastanelerinde her şey yolunda gitmiyor.
Daha önce bu konuda birkaç yazı yazmış, açılışlar yapılmadan da bazı hususlara dikkat çekmiştim. Bu arada şunu da belirtmek durumundayım: Şehir Hastanelerine gidip hizmetten ve doktorlardan memnun olanların yazılarımızla ilgili sitemlerini de zaman zaman duyuyorum. Hasta, oralarda dönen dolapları ve yapılan usulsüzlükleri bilmediği için bu gayet normal. Çünkü görev yapan doktorlar zaten önceki hastanelerinden bilinen kişiler. Dikkat edilirse, yazımın başlığında da zaten “Doktor bulamadı bana ilacı” yerine, “Şehir Hastaneleri bulacak mı ilacı” ifadesini kullandım. Benim derdim, bu hastanelerdeki idari aksaklıklar ve işletme problemleri… Nitekim şimdi, bu hastanelerle ilgili Sayıştay raporları da açıklanıyor. Görüyoruz ki tabir yerinde ise -tıpkı belediyelerde, köprülerde ve diğer yap – işlet devretlerde olduğu gibi- tam bir “Türkiye Klasiği” sergileniyor…”
Duyum ve gözlemlerimizin dışında. Google Amca’ya “Bilkent Şehir Hastanesi şikâyet” ya da “koku” diye yazınca karşınıza öyle pis örnekler çıkıyor ki şaşar kalırsınız. Özellikle tuvalet ve çevre temizliği şikayetleri hat safhada. Yönetin zafiyetinin olduğu açık ve net bir şekilde ortada.
İşin tuhafı, yukarıda da belirttiğim gibi bu hastanelerin sağlıklı bir şekilde işletilmesinin sorumluluğu Sağlık Bakanlığı’nda. Sağlık Bakanlığı da Bilkent Şehir Hastanesi ile yan yana, sırt sırta duruyor. Acaba diyorum, hastanede yatan, tedavi için giden hastalar ve ziyaretçilerin, orada çalışan pek çok doktor ve başka sağlık personelinin duyduğu pis kokular Sağlık Bakanlığı’na ulaşmıyor mu? Hastane Yönetimi bu konuda bir çare bulamıyor ve ilgili şirkete söz geçiremiyor mu?
Ey İktidar, Ey Sağlık Bakanlığı ve Ey Şirket Yöneticileri!
Unutmayınız ki “Temizlik İmandan Gelir” ve sağlığın birinci kuralı temiz çevre, temiz tuvaletler, sağlıklı yemekler ve güler yüzlü iyi bir yönetim, iyi bir anlayıştır. Bunlar yoksa siz niye varsınız?