Halide Edip’in 26 Ocak 1912 de Türk Yurdu mecmuasında Sultan Mehmet Reşat ve Osmanlı şehzadelerine yazdığı hitabe mektup

Padişahım!

Atalarımızın kılıcı ve mübarek kanıyla alınmış olan İstanbul’umuzun kapısı önüne düşman dayandı büyük Türkiye’mizin muazzam tarihinde emsali görülmeyen hakanlar yetiştirmiş Al-i Osman’ın taç ve tahtı ve Türk milletinin namus ve istikbali bu gün tehlike altındadır. Dünkü bahçıvanlarımız bu gün balçıklı ayaklarıyla altı yüz yıllık tarihimizin şan ve şerefini din ve izzetini çiğnemeye kalkıştılar. Türk askerinin top ve tüfeğini alıyorlar büyük ordusunu altı yüz yıllık kahramanlığını lekeliyorlar.

Türkün izzetinin böyle ayaklar altına alınmasını önce Avrupalılar şaşkınlıkla seyrediyorlardı, şimdi bize istihfaf ile bakıyorlar. Mazisiz ve tarihsiz Bulgarların izzetli ve cesaretli Türkleri yenmesine alkış tutuyorlar.

Bulgarlar yeni ve parlak bir tarih yapıyor biz ise tarihimizi gömüyoruz.

Padişahım! Bu utanç karşısında kadınlarımız bile korkuyu unuttular. Topraklarımız evlerimiz ağlamaktadır minarelerimiz - ihtimal yarın Müslümanları Allahın huzuruna çağıran ezan sesleri kesilecek diye - ağlaşıyorlar. Çocuklarımızı gelecekte yurtsuz bırakmak bir suç bir lekedir. Hepimiz dünyada görünmemek için bir deliğe girmek istiyoruz.

Padişahım, bu gün bizi bir kâbus gibi saran utançtan ve umutsuzluktan kurtarmak için bir mucize bekliyoruz. Tarih yok olmaya yüz tutan milletlere böyle mucizeler göstermiştir. Halbuki top tüfek ve askerimiz çoktur. Sadece askerin kalbinde Türklük izzetini koruyan köşe kapanmıştır bunu açmak ancak Al-i Osman’dan beklenir.

Padişahım ! Türk kulların yalvararak ellerini Al-i Al-i Osman’a açmışlardır. Ordumuza Sultan Fatih’in Celadetini Sultan Murat’ın fedakarlık ve gayretini şimdi padişahımız ve şehzadelerimizden bekliyoruz. Bu gün Fatih Sultan Mehmet’in ruhu İstanbul için ağlıyor ve sana “kalk ey Mehmet Reşat! Yanına Al-i Osman’ın son evlatları olan genç şehzadelerini al! Tüfeklerini omuzlarına atıp atlarını askerin ortasına sürsünler. Din için memleket, izzet ve namus için askeri vazifeye çağırsınlar korkakları cezalandırsın, gayretlileri mükafatlandırsınla .”

Al-i Osman tacını taşıyan şehzadeler arasında genç ve fedakar eller, büyük ve şeci ruhlar kalmadı mı? Unuttular mı ki tarihte Al-i Osman adını taşıyan şehzadelerin hepsi gazada ordunun başında idi.

Ey Sultan Mehmet Reşat! Atınla tüfeğinle atalarının namus ve izzetini, milletinin toprağının hukukunu korumak için ordunun başına geç. Bir Sultan Mehmed’in aldığı toprakları yabancılara kaptıran sultanın adı da Mehmed olmasın. Hayır, bu böyle olmasa gerektir.

Türklüğün altı yüz yıllık ruhu seni çağırmaktadır. Tarih seni çağırıyor. En büyük ataların ve kahramanlar seni çağırıyor.

Asırlardan beri ordumuzun hakiki atası padişahtır . Gayretli şehzadeler büyük ve hakiki komutanlar idiler. Bu gün ordumuz yetimdir.

Toprakların ve mülkün ruhu atalarının toprak altında kanlarıyla feryat etmektedir. Son umut sende kaldı. Şayet padişahla eli silah tutan şehzadelerden bu son salvet gelmezse Türk kavminin başına kara bir örtü kapanacaktır. Padişahım bir an önce savaşa katıl, padişahlarını bekleyen askerin yanına koş.

Hiç olmazsa kadınların namusu için git padişahım, o zaman Bulgar’ın ayağı altında kalsak mukaddes ve pak namusumuzu ordu koruyamasa, ölsek de namusumuzu korumak için padişah ve şehzadelerimiz düşmanla son dakikaya kadar savaştılar diyerek gönül rahatlığıyla Allah huzuruna gidebiliriz.

Padişahım, ancak o zaman büyük bir iman ve samimiyetle önünde diz çökerek cesaretinden dolayı seni affedebiliriz. Kim bilir belki tarih namusumuzun halaskarı bir padişah olarak genç ve yaşlılarımız atının ayakları altında bayram adderiz . Şimdi hayalimde şecaatiyle ve büyük sülalesinin bütün evlatlarıyla ordusunun başında bir padişah görüyorum. Belki bu Fatih Sultan Mehmed’in mübarek hayalidir. Belki de onun aldığı toprakları tarihe gömmemek için askeriyle birlikte düşmanla savaşan senin hayalindir padişahım.

Halide Edip

26 Ocak 1912/ Türk Yurdu Mecmuası