Türkiye dünyanın 17’nci büyük ekonomisine, 18’inci büyük nüfusuna sahip ülkesi.
Ne üretiriz, birikimlerimizden ne satmışız, geleceğimizden ne satıyoruz? Bu zor sorulara geçerli cevaplar verebilmek gerekir.
Hayatın gerçeklerini düşünmekten ziyade günlük siyasetin bam teli rağbet görüyor. Sonra da diyoruz ki, “siyaset karın doyurmaz”. Karnı doyuracak olanın gıda, ülkeleri ayakta tutacak olanın ahlaklı ekonomi olduğunu unutuyoruz. Ekonominin ahlakı mı olur diye sormayın, olmalıdır. Ahlaksız ekonomi gasptır, fakirin daha fakir olmasıdır.
Bir terör belası yaşadık meralarımız sahipsiz, koyun-kuzumuz otlaksız kaldı. Et açığımız doğdu.
Bir sulama projesini adam akıllı tamamlayamadık ve sulanabilir yapıdayken henüz sulayamadığımız 4 milyon hektar toprağımız susuz kaldı. Sanayi bitkileri açığımız oldu.
Bir plansız göç furyasına yakalandık ve son 10 yılda yaklaşık 2.7 milyon hektar arazimiz işlenemeden öksüz kaldı.
Arazi varlığı büyük bir güçtür, nüfus büyük bir güçtür, asker sayısı büyük bir güçtür lakin ekonomi en büyük güçtür. Azbuçuk ıskalanmayı bile kaldıramayacak bir güçtür.
Bakınız bizim 19’da bir büyüklüğümüzdeki Hollanda, tarım ve gıda sektöründe yılda 50 milyar dolara yakın dış ticaret fazlası verirken, Türkiye açık veriyor.
Çocukluğumda yerli kara sığırlarımız vardı, sadece babamın değil hemen bütün köylünün. En kralı günde 3-5 litre süt verirdi. Şimdilerde olduğu gibi pik devresinde günde 80 litre süt verebilen inekler değil bizim köyde, Türkiye’de de dünyada da yoktu.
2002 yılında %18.97 olan kültür ırkı sığır oranı 2016 yılında %46.8’e ulaşıyor. Yani hayvanlarımızın yaklaşık yarısı yüksek et ve süt verimi olan kültür ırklarından oluşuyor. Ama biz yine hayvan ithal ediyoruz.
Anası olmayanın danası olmazmış. 15 yılda toplam süt üretimimiz 8.4 milyon tondan 18.5 milyon tona, süt ineği sayımız 4.4 milyondan 5.4 milyona ulaşmışsa, hayvansal ürün talebinin karşılanmış olması gerekmiyor mu? O halde neden halen hayvan ithal ediyoruz?
Canlı hayvan ithalatının başladığı 2012 yılından Nisan 2017’ye kadar, ithal edilen büyükbaş hayvan sayısı 1.628 bin baş, bedeli 2.3 milyar dolar olmuş.
Garip ama hem süt fazlamız var hem de et açığımız. Nedenlerden birisi buzağı ölümleri ise, ya diğerleri? 14 milyon sığırın 5 milyonu doğum yapıyor ve bunların %10’u ölüyor. Bir yılda ithal ettiğimizi, bir yılda ölümle kaybediyoruz. Bu oran batıda %3-5. Yani %5 oranı yakalanabilse, her yıl 250 bin hayvan daha az ithal edeceğiz ki, et karşılığı 60-65 bin tondur.
Tarım sektörü, yağmur yağdığında üzerine şemsiye tutulması gereken bir sektördür. Çiftçiye sadece para veren değil, öncelikle ve özellikle para kazandıran bir politika geliştirilmelidir.
Peki bunu çözmek zor mu? Uzunundan vazgeçelim, kısa ve orta vadeli gerçekçi bir planlama, kaliteli bir üretim-pazarlama-denetim ağı ve işin ehline verilmesi, yorgun metallerin ayıklanması…
Bakın bakalım dış ticaret fazlası oluyor mu olmuyor mu? Ben bu işleri başaracak birisini tanıyorum. Eğer sorulursa ismini sadece bu işe kudreti yetene söylerim.
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun işi ehline verenlere.