Özellikle son 5 yıldır, Doğu Türkistan'da şiddetini gittikçe artıran Çin zulmünü hepimiz bir şekilde duyuyoruz ve haberlerde görüyoruz.
Gerçi Çin yönetiminin baskısından dolayı dışarıya bilgi aktarımı çok zor şartlarda ve nadiren oluyor desek yeridir.
Hatta haberlerde geçen zulüm yöntemlerine, “eğitim kampı” adı altında modern çağın “Nazi” kamplarında yapılan uygulamalara bazen inanamıyoruz. Tabii bu konuyu film sahnelerinden görüntülerle sulandırarak inandırıcılığı azaltmaya yönelik algı operasyonları da cabası...
Ha bir de tüm bu olan bitene sessiz kalan iktidarı, muhalefeti Çin Komünist Partisi'nin Türkiye şubesi gibi çalışan ve Doğu Türkistanlı soydaşlarımıza terörist diyen Perinçek tarzı politikacılar var.
Tüm bunlar olup biterken, şimdi de Türkiye ile Çin arasında 13 Mayıs 2017 tarihinde imzalanan “Suçluların İadesi Antlaşması” tartışılıyor ve Antlaşma’nın yakında TBMM tarafından imzalanması ihtimalinden söz ediliyor. Çünkü henüz ülkemizde Çin aşısının uygulanıp uygulanmaması üzerine tartışmalar devam ederken Çin yönetimi bu iade antlaşmasını onayladığını 26 Aralık 2020'de dünyaya duyurdu. Ardından da aşılar, Çin gümrüğünde Covid19 salgını nedeniyle birkaç gün gecikince bunun Çin'in antlaşmanın TBMM'de kabulüne yönelik bir şantajı olduğu yorumu yapıldı ki, hiç de mantıksız değil. Neyse ki aşılar ülkemize ulaştı da, Çin aşısı olmak için çırpınan (!) birçok vatandaşımız rahatladı!
22 maddeden oluşan bu antlaşma metni, 12 Nisan 2019'da Cumhurbaşkanlığı tarafından TBMM'ye "onaylanması uygun bulunmak üzere" sevk edilmiş, ardından 26 Nisan 2019'da da TBMM Başkanı Sn.Mustafa Şentop tarafından TBMM Başkanlığına uygun görüşle sunulmuş. Bu konuda son sözü TBMM söyleyecek.
Ülkemizdeki Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın bu antlaşma hakkında yoğun endişeleri var. Çünkü antlaşma maddeleri muallâk ifadeler içeriyor. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olmayan ama ülkemizde yaşayan Uygur Türkleri bu konuda tehdit altında.
Bu antlaşma, üstümüzde kara bir leke olan ve 1945'te yaşanan Boraltan Köprüsü Faciası'nı hatırlattığı için doğal olarak bizlerde de tedirginlik yarattı.
1945'de Sovyet Rusya'dan ülkemize sığınan Azerbaycan ve diğer Türk yurtlarından subaylardan 195'ini, Stalin'in tehditleri karşısında iade etmek zorunda kalmıştık.
Cumhurbaşkanı İnönü ve Bakanlar Kurulu kararıyla iade edilen bu subaylar, bugünkü Iğdır ilimizin Aralık ilçesindeki sınırda, altından Aras Nehri'nin geçtiği Boraltan Köprüsü'nde Rus yetkililere teslim edilmiş ve köprüyü geçer geçmez kurşuna dizilen soydaşlarımızın ölüme giderlerken parmağındaki yüzüğü, cebindeki son parayı, saati vb. eşyasını bile Rus'a yar olmasın diyerek Türkiye yetkilisi soydaşına çıkarıp verdikleri söylenir.
Bugün Çin ile Türkiye arasındaki Suçluların İade Antlaşması'nda da her ne kadar, “zorunlu ve takdirî ret” sebepleriyle ilgili hükümlerin, bazı endişeleri giderdiği söylense de, Çin’in bu antlaşmayı kullanarak Türkiye’de yaşayan ve vatandaş statüsü bulunmayan Uygur Türklerinin, çeşitli suçlamalarla iadelerini talep edeceği ve antlaşma gereği iade edilecek soydaşlarımızın olabileceği şüphesizdir.
Bazı siyasilerin ve danışmanlarının "hiçbir Uygur Türk'ü iade edilmeyecek", "antlaşma hükümlerinde iade diye bir şey yok", "yok efendim şu madde iadeyi engelliyor", "yok efendim Doğu Türkistanlıları kapsamıyor" söylemleriyle sanki TBMM'deki oylama öncesi zihinsel algı oluşturduklarını maalesef görüyoruz.
Peki, o zaman soruyorum; "Madem Çin'e kimse iade edilmeyecek, madem hiçbir Uygur Türk'ü bu antlaşma gereğince iade edilmeyecek, o halde bu antlaşma neden imzalanıyor?".
Ya da şöyle soralım, "Antlaşmada dini, ırkı, siyasi düşüncesi nedeniyle kimsenin iadesinin istemeyeceği yazıyor, peki siz zannediyor musunuz ki Çin'in, bu Müslüman, bu Türk veya muhalif diyerek iade isteyeceğini?"
Bal gibi de hepimiz biliyoruz ki Çin bu antlaşma için bizi zorlarken iadesini isteyeceği Doğu Türkistanlı Türk'ü "terörist ve terör" suçu kapsamında isteyecek. Ve biz de antlaşma gereği buna ses çıkaramayacağız.
Çin, Uygur Türklerini dış dünyaya terörist olarak lanse ediyor bunu unutmayın.
Tıpkı Türkiye'deki şubesi Perinçek gibi...
Her ne şart altında olursa olsun, Yüce Meclisimizin bu antlaşmayı kabul etmeyeceğine inanmak istiyorum.
Hiçbir ekonomik ve ticari gerekçe, Çin'e tek bir soydaşımızı iade etmeye sebep olacak bu antlaşmanın gerekçesi olamaz.
Bir soydaşımızı dahi iade etmeye sebep olursa, ülkemizden Çin'e 80 değil 80 bin konteynır beyaz eşya göndersek ne olur ki?