Haniye'nin şahsında Filistin'e farklı bir bakış - 1.Bölüm

Abone Ol

       Haniye, samimi bir Müslüman, gerçek bir ülkücü ve büyük bir vatanseverdi. Bir mülteci kampında dünyaya geldi. Yaşamı mülteci kamplarında, cezaevlerinde ve sürgünde geçti. Hayatını Filistin mücadelesine adayan Haniye, davası için yaşadı, davası için öldü. Aile bireylerinin çoğu ondan önce, Gazze’de, İsrail bombardımanında şehit oldu. Onları rahatlıkla oradan çıkarabilir, Doha, Dubai ya da İstanbul’da yaşatabilirdi. Ailesinin hedef alınması ihtimali, sıradan insanlardan çok daha yüksekti. Buna rağmen ailesini halkından ayırmaması büyük fedakarlıktır. Ben yapamazdım.

       Haniye’yi tanımlarken ‘’büyük bir devlet adamı ve başarılı bir siyasetçi’’ ifadelerini bilerek kullanmadım. Zira bu ifadeleri kullanmam riyakarlık olurdu. Filistinliler hatta genel olarak Araplar nitelikli, basiretli, akıllı, vizyon sahibi devlet adamları (Efendimiz ve birkaç arkadaşı istisnadır.) yetiştiremiyorlar. Arapların devlet kurma ve yaşatma nosyonlarının olmadığı da (Araplar İslam’dan evvel biri Bizans’a diğeri Sasaniler’e bağlı olan iki devlet kurmuşlardır: Gassaniler ve Lahmiler.) göz önüne alındığında mevcut tablo daha iyi anlaşılır.

       Araplar, İslam’la şereflendikten sonra modern zamanlara kadar iki büyük devlet kurdular. Emevi Devletinin ömrü 90 yıldır, bu sürenin takriben yarısı iç savaşlarla geçer. Abbasi Devleti ise henüz emekleme aşamasındayken, kurulmasının üzerinden yarım yüzyıl geçmeden Türklerin egemenliğine girdi. Araplar 800’lerin başından itibaren idarelerini başka milletlerden yöneticilere, genelde de Türklere bıraktılar. (Bunun istisnası olan Endülüs’ün durumu ortada.)

       Tarihe baktığınızda Arapların çıkardığı büyük devlet adamları ve askerler göremiyorsunuz. Yüzlerce Arap bilim adamı, fıkıhçı, hukukçu, din alimi, şair, mucit, kaşif, edip, sanatkar ve müzisyen gösterebilirsiniz ama büyük devlet adamı yok denecek kadar azdır. Osmanlı’da her etnik gruptan çıkmış çok sayıda devlet adamı ve mareşal vardır ama Türklerden bile kalabalık olan Araplar bu tespitin tek istisnasıdır.

       Modern zamanlarda Arapların içinden çıkan devlet adamları başarısızlıkta, kibirde birbiriyle yarış halinde. Çoğu hırsız. Neredeyse hepsi halkından ve halkının değerlerinden kopuk. İnsan Arap alemine bakınca demokrasinin ne kadar kıymetli olduğunu daha iyi anlıyor. Arapların 21. Yüzyılda çıkardığı en popüler lider Nasır. Nasır 2500 yıl aradan sonra Mısır’ı yöneten ilk Mısırlı aynı zamanda Mısır’ı yöneten ilk Arap. Süveyş Kanalı zaferi dışında siyasi hayatında tek başarı yok. Devlet başkanı olduğunda Mısır, Orta Doğunun, Arap dünyasının en ileri ülkesiydi. Türkiye’den bile gelişmişti. Öldüğünde Mısır’ın %20’si İsrail tarafından işgal edilmişti, Mısır ekonomisi, devraldığının yarısı büyüklüğündeydi.

       Filistin’i mercek altına aldığımızda; Osmanlı’dan sonra Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseyni Filistinlilerin doğal lideri oldu. Hüseyni bölgeye Yahudi göçünün engellenmesiyle, Yahudilerin toprak satın almasının önlenmesiyle uğraşacağına, Filistin halkını birleştirmeye ve bütünleştirmeye çalışacağına, kendisinin halifeliğinde büyük bir devlet kurmayı hedefledi. Nazilerle iktidara geldikleri tarihlerde ilişki kurdu. Müslümanları Almanya’nın saflarında savaşmaya davet eden cihat fetvaları yayınladı. İngiliz mandasında olan Kudüs’te yaşayamayacak hale gelince Berlin’e yerleşti. Balkan ülkelerini gezerek Almanların yanında savaşacak ordular kurulmasına vesile oldu. Binlerce Müslüman onun bu tavrı nedeniyle kendileriyle ilgili olmayan bir savaşta öldü.

       Nazilerin Balkanlarda yaptığı soykırımların sorumlusu olmakla suçlanan Hüseyni yenilgiden sonra Fransa’ya sığındı. Fransa’ya kendisinin korunması karşılığında, Arap ülkelerinde İngiltere’nin zayıflatılıp Fransa’nın kuvvetlendirilmesi için çalışmayı ve Kuzey Afrika Müslümanlarını Fransa’ya isyan etmemeye ikna etmeyi önerdi. Bu çalışmaları başarılı olmayınca ve Fransa’dan soykırım suçlusu olarak istenmeye başlayınca Gazze’ye kaçtı. 1948 yılında Gazze’de İsrail’le eş zamanlı olarak kurulan Filistin devletinin başkanıydı.

       Düşüne biliyor musunuz, Naziler savaşı kaybetmiş, ABD, İngiltere ve SSCB bir dünya düzeni kuruyorlar ve Filistin’de kurulan devletin başkanı Hitler’in bir kurmayı. Doğal olarak bu devlet tanınmadı. 1948 savaşında İsrail’e yenilen Mısır Gazze’yi işgal edince Hüseyni Beyrut’a sürgüne gönderildi ve orada öldü.

       Filistinliler uzun süre lidersiz kaldılar ta ki Nasır, Arafat’ı bulup desteklemeye başlayana kadar. Nasır, Filistin davasını Arapları birleştirecek milli bir dava olarak görüyordu. Bu davayı sahiplenip savunacak bir örgüte ihtiyaç vardı ve bu örgüt Nasır’ın kontrolünde olmalıydı. Nasır’ın son derece popüler olduğu yıllardı. Dolayısıyla Arafat’ın liderliği çok sorgulanmadan kabul edildi. Nasır, FKÖ’ye Gazze’yi merkez olarak tahsis etti ve Sina Yarımadasında yapılanmalarına izin verdi.

       1967 savaşının en çabuk bittiği yer Gazze, en az kayıp veren ordu FKÖ oldu. Gazze ve Sina Yarımadası İsrail tarafından işgal edilince FKÖ, Ürdün’e yerleşti. O tarihlerde Ürdün halkının çoğu Filistin kökenliydi. Ürdün ile Filistin arasında Şeria deresi akar yani geçiş çok kolaydır. İngiliz mandası kurulduğunda, geneli çöl olan Ürdün’ün, nüfusu çok azdı ve bedevilerden oluşuyordu. Amman bir köydü. Yahudi göçü başlayınca toprağını satan, Yahudi terör örgütlerinin saldırılarına muhatap olan ya da bu saldırılardan korkan, 1948 ve 1967 savaşlarında kaybedilen topraklarda yaşayan ve iş arayan Filistinliler, Ürdün’e yerleşmişti.

NOT: YAZININ DEVAMI SALI GÜNÜ