FKÖ, Ürdün’e yerleştiğinde İsrail’e saldırılar düzenlemeye başladı. İsrail bu saldırılara misliyle karşılık verince sivil halk zarar görüyordu. Hem giderek artan İsrail saldırıları hem de silahlı FKÖ militanlarının hal ve hareketleri, halkın ve devletin FKÖ’den olan rahatsızlığını had safhaya çıkardı. Ürdün, FKÖ militanlarının hareketlerini kısıtlamaya başlayınca Arafat, nüfusun ekseriyetinin Filistinli olmasına da güvenerek iç savaş başlattı. Amacı kendisine kucak açan monarşiyi yıkarak devleti ele geçirmekti.
FKÖ, iç savaşı on binlerce kayıp vererek kaybedince, Lübnan’a yerleşti. Beyrut o tarihlerde Arap dünyasının en gelişmiş, en gözde kentiydi. Arapların turizm, ticaret ve eğitim merkeziydi. Devrin Dubai’siydi. Ürdün’de olanlar Lübnan’da da oldu. FKÖ militanları sınırı geçip İsrail hedeflerine saldırmaya ve İsrail’de cevap vermeye başladı. Sokaklarında binlerce militanın dolaştığı, her gün bombalama olayları olan Lübnan’a turist gelişi durdu, ticaret yok seviyesine düştü. Arap dünyasının her tarafından gelen öğrenciler can korkusuyla memleketlerine geri döndü.
Bu gelişmeler üzerine FKÖ’yü isteyenler ve karşı olanlar diye ikiye bölünen gruplar arasında iç savaş başladı. İç savaş uzun yıllar devam ettikten sonra İsrail’in Güney Lübnan’ı ve Beyrut’u işgal etmesiyle sonuçlandı. Ürdün ve Lübnan’ın yıkılmasına yol açan Arafat, örgütünü kabul eden tek ülke olan Tunus’a yerleşti. Arafat yeni dönemde silahlı faaliyetlerden çok diplomasiye ağırlık verdi.
Irak, Kuveyt’e saldırdığında Araplar ikiye bölündü. Arafat’ın yapması gereken tarafsız kalmaktı. Neticede Filistin davası bütün Arapların milli davasıydı. Milli davanın lideri olan ve taraf tutması beklenmeyen Arafat beklenmeyeni yaparak Saddam Hüseyin’e açık destek verdi. Hem de FKÖ’nün bütçesinin %90’dan fazlasını Körfez’den gelen yardımlar oluştururken ve başta Kuveyt, Arap ülkelerinin hepsi ona her platformda destek verirken yaptı bunu. Onu destekleyen binlerce Filistinli sokaklara dökülerek Kuveyt’in işgalini kutladı. Kuveyt’e giren Irak ordusunu, Kuveyt nüfusunun %30’unu oluşturan Filistinliler bayram yaparak karşıladı.
O tarihlerde zengin Körfez ülkeleri, işgücü eksiklerini, Filistin ve Mısır gibi işsizlik olan Arap ülkelerinden karşılıyordu. Kuveyt’in işgalinden sonra sadece Kuveyt değil zengin Arap ülkelerinin hepsi bu politikadan vazgeçince Filistin halkı hem fakirleşti hem de radikalleşti. Saddam’a karşı olan Arap devletleri işgalden sonra o güne kadar varlık gösterememiş olan HAMAS’ ı desteklemeye başladılar. Böylece o tarihe kadar birlikte hareket eden Filistinliler fiilen bölündüler.
HAMAS, çok başarısız bir lider olmasına rağmen milli kahraman kabul edilen Arafat öldükten sonra daha da güçlendi. Fakat o da Arafat’ın düştüğü hataya düştü. Arap baharında göstericilerle rejimler arasındaki mücadelede, göstericilerden, özellikle de siyasal İslamcılardan yana oldu. Bunun doğal sonucu olarak ta hem Arap devletlerinin hem de siyasal İslamcılar dışındaki halk kesimlerinin desteğini yitirdi. Dolaysıyla İran’la yakınlaşmak ve İran çizgisinde hareket etmek zorunda kaldı. Haniye’ye yapılan saldırıyı Katar dışında hiçbir Arap ülkesi kınamadı. Bırakın yas ilan etmeyi taziye dahi yayınlamadılar.
HAMAS’ın en aklı başında, ılımlı, barış yanlısı ve üstelik Türkiye’ye en yakın mensubu olan Haniye’nin ‘’Diyarbakır’ın özgürleştiğini görmek isteriz.’’, ‘’Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı bir baskı yok.’’ gibi İfadeler kullanmış olması, Filistinli liderlerin ne kadar vefasız, dar görüşlü ve ben merkezli hareket ettiklerini göstermiyor mu? Filistin’i gerçekten destekleyen ve HAMAS’ ı muhatap alan birkaç ülkeden biri Türkiye.
İran ve Katar, HAMAS’ı menfaatleri gereği destekliyor. İran için HAMAS, Sünnilerden oluşmasına rağmen, kurmaya çalıştığı Şii hilalinin bir parçası. Katar için Müslüman Kardeşler vasıtasıyla Arap aleminde etkili olmasını sağlayan bir enstrüman. Oysa Türkiye HAMAS’ı, daha genel anlamda Filistin’i menfaatine aykırı olmasına rağmen kardeşlik hukukunun bir gereği olarak destekliyor. İhracat yasağı nedeniyle milyarlarca dolar kaybediyoruz. Biz Filistin’e destek verince İsrail’de PKK’ya destek veriyor.
HAMAS’ ta vaziyet buyken FKÖ’de durum nasıl? Arafat’tan sonra başkan seçilen Mahmut Abbas en ufak bir varlık emaresi dahi gösteremedi. Tek başarısı koltuğunu koruması. Beş yıl için seçildiği görevi 18 yıldır sürdürüyor. Kaybedeceğini bildiği için muhtelif sebepler icat edip seçim yapılmasını engelliyor. Seçimle gelmeyen ve halkının desteğini kaybettiği bilinen bir lidere uluslararası kamuoyu itibar eder mi? Haniye elbette Hüseyniyle, Arafat’la ve Abbas’la mukayese edilemez. Ama Filistin’in ve HAMAS’ın vaziyetine bakıldığında ve Haniye’nin örgütün en etkili liderlerinden biri olduğu düşünüldüğünde, devlet adamlığının dava adamlığının çok gerisinde kaldığı rahatlıkla söylenebilir.
Arap dünyasının ve Filistinlilerin içinde bulunduğu içler acısı durum sadece devlet adamlarına bağlanamaz muhakkak. Ama nitelikli devlet adamı kıtlığı çektikleri de ortada. Filistinliler yüz yıldır yani Osmanlı çekilmek zorunda kaldığından beri acı çekiyor. Kötü yönetim nedeniyle hem bölündüler hem de Arap dünyasının desteğini yitirdiler. 9 aydır Gazze’de soykırım var. Arap devletleri ne yaptı? Arap halkları ne yaptı? Birinci ve ikinci intifadayı düşünün. Arap baharını hatırlayın. Milyonlar sokaklardaydı. Ya şimdi? Batı Şeria’daki Filistinliler direndi mi? İsrail’in vatandaşı olan Araplar, savaşa karşı olan Yahudiler kadar tepki göstermediler soykırıma.
İnönü’nün Kıbrıs diye bir gündemi yoktu. Demokrat Partinin ilk Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’nün ‘’Türkiye’nin Kıbrıs diye bir meselesi yoktur’’ diye beyanatı var. O tarihte Türk milleti için Kıbrıs, Girit’ten yahut Rodos’tan farksızdı. Zorlu bakan olunca Kıbrıs politikamız tamamen değişti. Menderes ve Zorlu, Kıbrıs’ı millete mal etti. Öyle mal ettiler ki, DP’den sonra gelen hükümetler de aynı politikayı kararlılıkla sürdürdü. 1948 yılında Filistin Arap coğrafyasının her tarafındaki Arapların milli meselesiydi. Bugün o insanların torunları için sadece bir baş ağrısı. HAMAS ortadan kalksa Araplar memnun olacaklar.