Zor bir süreçten geçiyoruz!..
Geçiyoruz ama aklımıza gelenler de sürekli başımıza geliyor…
Hal böyle olunca bugün aklımıza gelenler, gelecek adına bizleri iyiden iyiye endişelendiriyor…
Son dönem bölge siyaseti NATO (AB-ABD) ile Rusya arasına sıkış(tırıl)mış halde…
İşte bu endişenin ve sıkışmışlık sonucunda ülke;
NATO ile olan bağlayıcılık dolayı Rusya merkezli/destekli bir yapının, Rusya’ya yakınlaşmadan dolayı NATO merkezli/destekli olası bir müdahale olması Anadolu üzerinde iki kutuplu yapıdan herhangi birisinin otorite/egemenlik kurma ihtimali düşünen beyinleri kemiriyor…
Türkiye Cumhuriyeti için ne NATO/ABD, ne de Rusya ile yakınlık birbirine alternatif değildir ve olmamalıdır.
Koşulsuz, şartsız ve onursuzca kabul edilecek iki durumda hiçbir milli çıkara hizmet etmez…
Yıllardan beri dış siyasette fütursuzca kullanılan “dost” kavramını kullananlar ve milletin bir kısmını da inandıranlar, uluslararası ilişkilerde dostluğun asla olmadığını, çıkar ve menfaat üzerine kurulu bir yapı olduğunu halen daha kavrayamadı! Kavramış ise halen daha algı yapma derdinde…
***
15 Temmuz gibi ülkeler tarihinde sık görülmeyen bir süreç sonrasında ülkede siyasi yapı ve dengeleri dahil her şeyin aynı kalacağını/devam edeceğini düşünmek nitelikli saflık olur.
Bugün, baskı altında tutulan ne olursa olsun bir şekilde bir noktada patlak verme potansiyeli taşımaktadır.
Bu durum gerek ekonomik, gerek askeri gerek ise millet iradesi noktasında endişe verici bir durumdadır.
Endişelerin bir sonraki aşaması ise; bu baskı ve kaos ortamını, milli olmayan yapıların müdahalelerine açık hale getirerek Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısına ve milli birliğine kast edilmesidir.
***
15 Temmuz sonrasında yeniden olası bir darbe olacağı ihtimali üzerine yapılan yorum ve açıklamalar, her ne kadar ütopik gelse de ihtimal dahilinde değerlendirmek ve o doğrultuda hareket ederek milli birliğe ve üniter devlet yapısına yönelik çaba, söylem ve eylemler içerisinde olmak şarttır.
Küresel güçlerin, içteki işbirlikçi yapıları ile gerek NATO, gerek AB, gerek, ABD ve gerekse Rusya ekseninde hareket ve anlık yaklaşma manevraları ülkeyi dışa karşı savunmasız bir halde bırakabilir.
Ülke siyasetini anlık manevralar ve popülist söylemler ile oradan oraya taşımak, küresel güçlerin olası bir “otorite yapısı” oluşturması adına ellerini güçlendiriyor olabilir.
Uluslararası anlaşmalar ve yıllar içerisinde içinde bulunduğumuz yapılar, nihayetinde hızlı başlamadığı gibi hızlı da bitmesini beklemek cahilce olur.
Özellikle bu süreçte hızlı hareket etme yani “sözün, anlaşma ve hukuktan önde olması” durumu ülkeyi küresel güçlere karşı savunmasız bırakabilir.
Bunun son örneği S-400 konusudur!..
Bu konuyu bir önceki yazım olan “Dost Düşman Kavramı Değişiyor mu?” başlığı altında açıklamaya çalışmıştım.
O yazımın son bölümünde de dediğim gibi; “NATO ülkesi bir ülkeye ‘dost-düşman kavramını değiştirtecek kadar önemi’ olan S-400 hava savunma sistemini kurmak bir satış veya anlaşmadan daha fazla şeyler ifade ediyor. Özellikle böyle bir dönemde!”
***
Rusya’nın ancak stratejik bir ortak olacağını, asla “dost” kavramı içerisinde değerlendirilemeyeceğini bilmek gerek.
Gerek Çarlık Rusya, gerekse Bolşevik iktidarı dönemi ve sonrasında Sovyetlerin Türkleri; PanTürkist, PanTuranist, Panİslamist olarak tasnif edip yüzyıllarca en büyük tehdit görerek sömürü ve baskılarla zulüm ettiğini hatırlamak gerek…
Bu noktada ne küresel güçlerin kucağındaki Arap devletleri, ne AB, ne ABD, ne NATO ne de Rusya ya da Çin bir alternatif değildir, olmamalıdır.
Rusya ve Çin gibi ülkelerin başı çektiği “Şanghay İşbirliği Örgütü” gibi yapılar NATO’nun alternatifi değildir.
Üye olduğumuz NATO’da günümüz dünyasında ve son dönem bölge gelişmelerinde misyonu ve sürdürülebilirliğini tartışılır bir hale gelmiştir.
Fakat tartışılır bir hale gelen NATO ile Türkiye’nin 1 Haziran 2016 tarihinde resmi gazetede “2016/8858 karar sayısı ile 5 bölüm ve 24 madde olarak yayınlanan karar”la, NATO’ya “Türkiye’ye tezkeresiz/izinsiz müdahale izni” verilmesi, önümüzdeki süreçte Rusya ile yakınlaşma, ülkeyi farklı müdahale ve gayri milli durumlara soka bilme ihtimalini akla getirmektedir.
Bu konudaki görüş ve endişelerimi “Davetsiz darbe” başlıklı yazımda dile getirmiştim…
Sonuç olarak;
Önümüzdeki günler, ülkenin zor bir süreçten geçtiği gerçeği ile birbirinin alternatifi gibi önümüze sunulan yapıların, Anadolu toprakları üzerindeki hadsiz çekişmelerinin gayri milli davranış ve tutumlarına gebedir.
Bu süreci ancak ve ancak, gerçek milli iradeye dönük, milli çıkar ve siyasi tavırlar ile atlatabiliriz.
Siyasi ve kişisel gelecek hesabı yapmayan, gücünü Türk Milletinden alan milli yapıların ve duruşların var olması dileğiyle…
Kalın sağlıcakla…