Diamond Tema isimli bir “youtuber” (okunduğu gibi “yutubır” diye yazacağım), gündemimizi epeyce meşgul etti. Daha doğrusu bazı hassas noktalara değinerek “öten horoz” oldu. İfade edeyim ki ismini duyar olsam da Diamond (gerçek ismiymiş) takip ettiğim biri değildir. Bu “yutubır” genç, gündeme oturup, olay olunca sonradan, video paylaşımlarını seyrettim. Seyredince, “agnostik” inanca sahip kişi olarak kendini tanımladığını da öğrenmiş oldum. Agnostik görünümlü, ateist söylemler ile bezeli bu gencin karşısına “şeriatçıyım” diyen birini oturtmuşlar ve tartıştırmışlar. İşte dananın kuyruğu da bu tartışma programından sonra kopmuş. Özet bu…

“Tanrı, zatınca bilinir mi?” sorusuna eğer ki “bilemeyiz” diyorsanız, ister istemez felsefi anlamda bilinmezciliğe (agnostizme) kapı aralamış olursunuz. Ortalama agnostik “Tanrı var” ya da “Tanrı yok” demiyor. Bir agnostik “Tanrı bilinemez” cümlesinde kısa ve kabaca konuyu kapatıyor, durum öyle. Anlaşılan Diamond, Tanrı’nın bilinmezliğinden öte, yokluğu saffına yönelen bilinmezciliği delil kabul ederek ateizmi benimsemiş. Kendi görüşüdür, ne diyelim? Haddizatında inananlara hakaret etmiyor ve görüşlerini ifade hürriyeti kapsamında söylüyorsa… Gerçi öyle hakaret altında yaşıyoruz ki ayrı mesele. Şiddet toplumu olduk çıktık ve hakaret de bir şiddet türü.

Demokrasi dediğiniz budur; ifade hürriyeti... Ha, “bu hürriyetin sınırları nerede başlar ve nerede biter” derseniz, bizim memlekette bu konu sıkıntılıdır, o da gerçek… Örneğin Başbuğ Mustafa Kemal’e sövme hürriyetinin öyle engindir ki sınırlarını hâlâ çizemedik. Neler neler diyorlar, değil mi? İngiliz uşağı, düğünlerde beddua edilen soysuz, çakma savaşların (Kurtuluş Savaşı’nın) bedava komutanı; hatta Filistin’i Yahudilere peşkeş çeken Selanik göçmeni bir dinsiz adam! Ayyaş bir laiktir Mustafa Kemal, dini memleketten kovmuş, Müslümanları da canından bezdirmiştir. Vay ki vay!.. “Reklam arası” bu mu olsa acep?!.    

Arnavut kökenli (kendi ifadesi) yutubır Diamond Tema, Peygamber efendimizin evliliği hakkında bir yorumda bulunuyor. Bana sorarsanız künhüne vakıf olmadığı bir meselede kestirip, atma yapmış. Mesele elbette o kadar kolay değil. E böyle olunca da hakkında hemen adli soruşturma başlatılmış. Duruma bizzat Adalet Bakanı’nın el koyduğunu biliyoruz. Mustafa Destici de açıklama yapmaktan geri durmayarak, Diamond Tema’nın hem aklını salyangoz ile alırken hem de muhafazakâr pastadan pay almaya çalıştığı da görülüyor. Pekiyi bu “yutubır”ı destekleyen kim derseniz; Zafer Partisi’nde görevli bir avukat bayan, ismini yazmaya gerek yok. Agnostik “yutubır”ı destekleyenler mealen diyor ki: Diamond Tema’ya bakıp, saldırılacağına şeriatı savunan adam için niye iki laf edilmiyor, esas bu suçtur ve yasal süreç başlatılmalıdır.

Yine ifade edeyim, kimin desteklediğine eğilmeye gerek yok; çünkü lehte ve aleyhte konuşanların siyasi davrandığı şüphe götürmez. Dikkat çeken husus şu ki bugünkü vaziyeti yutubır genç üzerinden iktidara yoranlar memlekette az/azınlık değildir. Yani “İslamcı” sayılan Sünni/muhafazakâr iktidar blokun Türkiye gerçeğine hükmettiği ve tamamen hegemonya sağladığını düşünenleri kast ederim. Ak Parti ile cabası MHP, bu sosyal-politik hegemonyanın iki paydaşı olarak görülüyor, değerlendiriliyor. MHP’lilere sorarsanız durum tamamen böyle değil; çünkü bu parti iktidar değil. MHP, kendini iktidar ortağı haliyle görmese de ülkenin belirli kesimi bu düşünceye sahip. Bu düşüncenin vardığı sonuç ise ülkede baskı ve otoriter yükseliş.

İlahiyatçı Mustafa Öztürk dikkatimi çekti. Öztürk, “yutubır” meselesini siyasi iktidar müdahalesinin önünde; ama ona bağlı ve aşan bir evsafta değerlendirmiş. Yani tevilde konunun hem hukuki hem de hukuki olmadığını haklı çıkarır cinsten düşünenlere selam ediyor; çünkü şeriatı savunan Asrın Tok hakkında meri anlamda yasal işlem yapılmadı; ama ötekisi için mevzu farklı.

Öztürk, fiilen rejimin değiştiğini, bunun müjdelendiğini ve Türkiye’ye bu vaka ile rejim değişikliğinin ilan edildiğini düşünüyor. Pekâlâ, bu yeni rejimi Mustafa Öztürk nasıl tanımlıyor: “Türk tipi, Osmanlıcı muhayyile ile zenginleştirilmiş, harmanlanmış ‘de facto’ şeriat rejimi”. Yani, şeriat geldi mi?!. Öztürk, akademisyen olduğu halde duygusal bir adam. Tamam, alnının terini bir mendile silen tarikat şeyhinin elinden mendili alıp, öperek başına götüren ve cebine koyanlar olabilir; ama “ülkeye şeriat geldi” demek için daha erken! Necip milletimizin muradı ile anayasa çalışmalarında göreceğiz neyin ne olduğunu.

Öztürk ve onun gibi düşünenler, iktidarın lehine görüş serdetmeyenlerin sistematik olarak saldırı altında olduğunu iddia ediyorlar. Belki doğrudur, bilemem; fakat Ak Parti’nin fikrine teşne olmayan kitle ses çıkaramıyor olsa o kadar belediye sanırım el değiştirmezdi. Bırakın belediye seçimlerindeki tabloyu, Ak Parti’nin iktidarı kaybetme olasılığı gerçekliğin kıyılarına yanaştı bile… Yine “yutubır” gencin değindiği Hazreti Peygamberin evliliğine dair konunun istismar edilerek farklı alanlara çekildiğini sanırım Ak Parti kurmayları da fark ediyordur. Pekiyi bu gerilimden Ak Parti beslenmek mi ister, karar sizin.

Elbette iktidarın özlediği bir Türkiye hayali vardır. Bu hayal şeriatı getirmek aşkına, bir “yutubır” üzerinden mi yürüyecektir? Hayal vardır da o hegemonyanın parçası görülen MHP, şimdi “şeriat isteriz” diye bağıran ideolojik tabana mı sahiptir? Ak Parti ve MHP bir tarafa, Türk toplumu şeriat ister mi? Derli toplu soralım, hangi şeriatı ister? Konu paeygamberimizin evliliği olunca oluşan hassasiyeti bittabi anlıyoruz. O halde işin ehli insanlar, madem Hazreti Ayşe’nin evlilik yaşı mesele ediliyor, çıkıp konunun aslını anlatsınlar, biz de bilelim. Bildiğim o ki konu sadece din ile alakalı değildir, o coğrafyanın kültürü ve değer yargısı muhakkak devrededir ve dinin Arap toplumuna indiğini biliyorum.

Hassasiyetleri anlamakla beraber şeriat tartışmasını başlatmak; ancak ülkeye zarar verir ve bu zararın boyutlarını kestirmek hiç kolay olmaz, bu da anlaşılsın. Etrafta savaş çığırmalarının ayyuka çıktığı, milyonlarca göçmenin akın ettiği ve ekonomik sıkıntıların halen sürdüğü Türkiye için başka meseleler türetmenin gereği yoktur.

Ak Parti’nin tutunacağı tek yolun demokrasi olduğunu sanırım Ak Partililerden daha iyi kimse bilemez. Açıkça ifade edelim; şeriatı savunun yahut savunmayın, böyle bir rejim arayışı kuvveden fiile geçerse karpuz gibi ikiye bölünürüz ve bu sorumluluğu da kimse taşıyamaz. Ülkenin bölünmez bütünlüğü başta; insanlarının ekonomik, sosyal, kültür odaklı belli bir seviye gördüğü memleket ideali, kafa karışıklığına gelmez; enerjimiz biter ve harap oluruz, böyle biline.