Anayasanın değişmesini iki parti, daha doğrusu bir parti ve bir parti lideri istiyor.
O Parti lideri Erdoğan, bugüne kadar izlediği çizgiyi takip ederseniz hep –kendisi için- istediğini ama bunu –milletim istiyor- diyerek ya milli menfaatlerle yahut dinle özdeşleştirdiğini görürsünüz. Kendi ikbalini din ve milletle aynileştirerek sunmakta başarılı da olmuştur. Gerçekte, her zaman önceliği, kendisi ve ailesidir.
Erdoğan niye istiyor? Çünkü ölene kadar devam etmek, dokunulmazlığını sürdürmek, iktidarda kaldığı uzun yılların hesabını vermek istemiyor. Bunu başarabilirse, yeni bir anayasa ile tıpkı Putin gibi –ölünceye kadar- ülkenin başında kalmayı sağlamış olacak…
AKP iktidarını, hep –Müslümanların ve İslam’ın –iktidarı olarak gören ve o bilinçle oy verenlerin şunu görmesi gerekir: İslam’da dokunulmaz kişi ve makam yoktur. Hukuk karşısında bir çobanla bir CB’nin farkı yoktur. Bu nedenle bir siyasetçi veya kadroya dokunulmazlık kazandırmak İslam’la telif edilemez. Buna neden olanlar, ülke veya dine değil, bir kişinin bitmez tükenmez ihtiraslarına hizmet etmiş olur.
Anayasanın değiştirilmesini isteyen öteki parti veya kadro, PKK’nın siyasi uzantısı, DEM Partidir. Neyi değiştirmek istediklerini daha seçimin üzerinden on beş gün bile geçmeden gösterdiler. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş başkanları, bir açıklama yaparak; ” Kürtçe tabela takan işletmelere vergi indirimi getireceklerini” söylediler. Daha vahimini Mardin Büyükşehir Belediye meclisi yaptı. Yapılan oylama ile bu belediye meclis açılışında İstiklal Marşını okumayı reddetti. Bir anayasa hükmü bir yerel yönetim tarafından –oylamaya- sunulamaz. Anayasanın 3. Maddesi, “bu devletin milli marşının İstiklal Marşı olduğunu” ifade eder. Anayasa değiştirilmedikçe herkes bu hükme uymak zorundadır. Mardin Belediyesi bu kararı ile hem anayasayı hem de Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımadığını ilan etmiştir. Bu parti ve üst örgütü PKK, yıllardır anayasanın yenilenmesini, ilk üç maddesi ve vatandaşlıkla ilgili 66. Maddesinin değiştirilmesini istiyor. Kürtçenin resmi dil olmasını ve eğitimde zorunlu hale getirilmesini talep ediyor. Çözüm sürecinde Öcalan, kendisiyle görüşmeye gelen HDP milletvekillerine “ devlet kuruyorum, yeni bir anayasa yapıyorum” diyor ve bu konuda ilgililerle mutabakata vardığını söylüyordu.(merak edenler Kayıp Barış isimli kitabıma bakabilirler) Oslo görüşmelerine katılan Hakan Fidan’ın o zaman başbakan Erdoğan adına PKK’ya neler vaat ettiğinin kayıtları internette, açık kaynaklarda duruyor. DEM Parti, bu zorlamalarla hem kendinin bu ülke ve hukukunun bir parçası olmadığını ilan ediyor, hem de Erdoğan’ın yeni anayasa hamlesine “bunları ver bizde sana istediğini verelim” diyor. Sürekli kışkırtarak, bu milletin sinir uçlarına basarak istediğini almaya, Türkiye’yi etnik temelde bölmeye çalışıyor.
Bu iki ihanet hamlesine karşı(Kürtçe tabelaya vergi indirimi ve istiklal marşının reddi) hala ne siyasette ne yargıdan bir ses çıkmadı. Bugün istiklal marşını oylayanların yarın –ayrılmayı- oylayacaklarından kimsenin şüphesi olmamalıdır. DEM’in bundan sonra ne yapacağını, cüret ve küstahlığını hangi noktalara götüreceğini –öteki siyaset ve halkın- tepkisi belirleyecektir. Susmak, gereğini yapmamak buna yol vermektir. Bu nedenle, milletin ihtiyaçları yerine etnik ve kişisel ihtiraslardan kaynaklanan yeni anayasa taleplerine cevaz verilemez. Buna kapı aralamak, Türkiye’yi kabileleştirmeye, yamalı bohçaya çevirmeye çanak tutmaktır. Milliyetçilik lafla olmaz, işte şimdi geliyorum diyen bu tehlikeye karşı milliyetçilik yapma zamanıdır.