CB Erdoğan’ın uzun bir süredir dillendirdiği Suriye operasyonu nihayet başladı. Milli duyguların en yoğun olduğu böylesi dönemlerde eleştirel yazılar yazmak zordur. Toplumdan beklenen kayıtsız- şartsız destektir. Aksini yapan hemen vatan haini olarak kodlanır.
Öncelikle ordumuzun muzaffer olmasını, bu operasyondan en az kayıpla çıkmasını diliyorum. Bu bir savaş değil, operasyondur, çünkü bir devlete karşı değil bir terör örgütüne karşı yapılıyor. 90’lı yıllarda Türkiye Kuzey Irak’a daha ağır ve zor şartlarda operasyonlar yaptı. Müdahalenin savaş olarak takdimi tamamen yandaş medyanın olaydan siyasi bir kazanç çıkarma maksadıyladır.
PYD/YPG Öcalan’ın Suriye’de olduğu yıllardan beri bölgede faaliyet yürütmektedir. Devlet olmak için Suriye’nin zayıflamasını bekleyen örgüt Esat’a ve merkezi yönetime karşı açılan savaştan sonra beklediği fırsatı yakalamış ve devletleşme yolunda önemli adımlar atmıştır. Bazılarının hoşuna gitmese de YPG Suriye’de devletleşme kapasitesine ulaşmış ve Türkiye’nin terör politikasını da belirlemeye başlamıştır.
2011’den beri adım adım gözlerimizin önünde gerçekleşen bu süreci iktidar sadece seyretmekle iktifa etmiş, hatta bazen bu sürece önemli desteklerde bulunmuştur. IŞİD’in önünden kaçan YPG militanlarına Barzani’nin desteği Türkiye üzerinden gitmiş, siyasi irade Esat zayıfladıkça YPG’nin konumunu güçlendireceğini bir türlü anlayamamıştır.
Kuzey Irak’ta Barzani güçlerinin, Suriye’de YPG’nin güçlenmesinde mevcut iktidarın hatalarının payı büyüktür. Kuzey Irak’ın resmi televizyonu Türkiye’den gönderilen uzmanlar tarafından kurulmuş, askeri Binali Yıldırım’ın ifadesine göre Türkiye tarafından eğitilmiştir. Türkiye, uzun süre Irak merkezi yönetimini atlayarak Barzani yönetimi ile ilişki kurmuş, Bağdat’la Kuzey Irak arasındaki mesafenin açılmasına Barzani’nin referandum yapacak cesareti kendinde bulmasına neden olmuştur.
PYD yaklaşık 7/8 yıldır Fırat’ın doğusunu işgal etmiştir. İşgal yeni değildir. 7/8 yıl bu yapının zayıflaması için hiçbir teşebbüste bulunulmamış olması düşündürücüdür. Şimdi yapılan operasyon ise Fırat’ın doğusunun tamamını kapsamamakta, sadece üçte birini içine almaktadır. 120 km genişlik, 30 kilometre derinliği kapsayan bu alan YPG’nin elinde olan bundan daha büyük bir alanı operasyon dışı bırakmaktadır. Bu da ABD ve Rusya ile varılan anlaşmanın YPG yapılanmasını ortadan kaldırmaya değil, hakimiyet alanını sınırlama maksadına yönelik olduğunu göstermektedir. Operasyonun bu sınırda kalması bu sınırlar dışında kalan YPG yapılanmasının -kabullenilmesi- anlamına gelmektedir. Bu da örgütün sadece traş edilmesi demektir.
Küçük bir alanı kontrol edip diğer bölgeleri YPG’ye bırakmak Türkiye’nin hiçbir sorununu çözmeyecektir. Operasyon dolayısıyla Türkiye’ye yönelik tepkilerin artması ise bir başka sorundur. Öncelikle şu hususu iyi bilmek gerekir, bir ülkenin kendi gücüyle çözemediği bir sorununu uluslararası toplum veya hukuk çözemez. Bu Roosvelt’in lafıdır ve doğrudur. Türkiye sorunlarını ancak kendi güç ve imkanlarının izin verdiği ölçüde çözecektir. ABD veya Rusya’dan medet umarak veya icazet alarak hiç bir problem çözülemez. Ancak uluslararası dengeleri dikkate almadan da hiçbir hareket kolay kolay başarıya ulaşamaz.
Suriye sorunu bu noktaya gelmeyebilirdi, doğru politika merkezi yönetime destek olmak, herhangi bir otorite boşluğunun oluşmaması için gayret etmekti. Ancak, Türkiye politikalarını kimi zaman takıntılar yönetiyor. Çözüm sürecinde aynı takıntıların bedelini Hendek terörüne 700 şehit vererek ödedik, Esat gidecek takıntısı ortaya bir PKK devleti çıkardı. Daha ne kadar bedel ödeyeceğimiz belli değil. Ülkeyi yönetenlerin egosu, her şeyi biz biliriz kibri, bize gencecik vatan çocuklarının şahadeti olarak geri dönüyor. Girilen bölge Suriye toprağı, uluslararası meşruiyet açısından da Suriye yönetimi ile anlaşmak şart. Esat’la, bir PKK devleti arasında yapılacak tercih hiçbir zaman PKK olamaz, olmamalıdır. Geldiğimiz nokta ne yazık ki budur: Esat’lı bir Suriye mi, YPG’li bir Suriye mi? Belli ki Türkiye YPG’li bir Suriye istemiyor, bu operasyon da bunun ifadesi. O zaman yapılması gereken takıntıların esiri olmaktan kurtulup, Esat’la diyalog kurmaktır. Sözün hülasası, iktidar hata yapıyor, asker, şehit kanlarıyla bu hataları temizliyor. Askerimize destek olmak bir milli vecibedir ama bu gerçekleri söylemek de başka bir milli sorumluluktur.