“Ey Türk Milleti!...
…Beylerin, milletin uyumsuz olduğu için, Çin Milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü, beyleri ve milleti çekişttirdiği için Türk Milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, Kağan yaptığı Kağanını kaybedivermiş. Çin Milleti senin beylik erkek evladını kul, hanımlık kız evladını cariye kıldı. Türk beyleri Türk adını bıraktı…
…Çin’in tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok, Türk Milleti, öldün; Türk Milleti, öleceksin!..”
Göktürk Hakanı Bilge Kağan’ın bu sözleri bugün Moğolistan sınırları içinde bulunan ata yurdumuzda yaklaşık 1300 yıl önce abideleşen devasa bir taşa kazınmıştı. O abide, Bilge Tonyukuk ve Kültigin’inkilerle birlikte Orhun Vadisi’nde hâlâ dimdik ayakta duruyor. Bu abideler aslında Türk Milleti’nin değişmeyen ve değiştirilemeyecek olan ilk yazılı Anayasasıdır. Gelin görün ki Anayasa’ya uyulmadığı zaman başımıza devamlı çorap örülüyor ve akılsız başımız bir türlü ders almıyor.
Oysa “Devlet Aklımız” olsa, milletimiz geçmişte yaşananlardan ders alsa o meşhur “Tarih tekerrürden ibarettir” sözünü tarihin çöplüğüne atarız ama olmuyor. Çünkü tarihten haberimiz olmadığı için geçmişte yaşanan ibretlik olayların tekrarından, tekerrüründen de habersiz yaşıyoruz.
Doğrudur; tarih tekerrür ediyor ve Çin, binlerce kilometre uzakta olmamıza rağmen bizi yine ipekli kumaşları, çocuklarımızı boyalı oyuncakları, gençlerimizi elektronik aletleri, iktidarı da üç – beş milyon kredi ile kandırmaya devam ediyor. Yalnız bununla da kalsa iyi… Ulaştığı ekonomik gücü ve taklitçilikle başlayıp ustalaştığı teknolojisi ile bir taraftan dünyaya kafa tutarken 1949’da işgal ettiği Doğu Türkistan’da yaşayan soyu bir, dili bir, dini bir kardeşlerimize zulmediyor ki hem de ne zulüm!
İşte bu günlerde Ankara’daki Atakule’yi Çin’in kızıl bayrağının renkleri ile ışıklandırıp tepesine de Çince olarak “70. Yıl Kutlu Olsun” yazanlarla Koskoca Beşiktaş Spor Kulübü’nü şahsi işlerine, ticaretine alet ederek Çin’in Ankara Büyükelçisi’ni stada davet edip 70. Yıl anısına plaket verip tebrik eden Fikret Orman’a, “İçimizdeki Çinliler” desek herhalde haksızlık etmiş olmayız. Bu arada Fikret Orman’ı Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin ahı mı tuttu yoksa giderayak Çinli dostlarını memnun edip koskoca bir camiayı alet etmek mi istedi bilinmez ama ertesi gün “Kulüp Başkanlığını bıraktığını” açıkladı.
Amerikancı değilim, gençliğimden beri “Ne Amerika Ne Rusya Ne de Çin; Her Şey Türklük İçin” sloganıyla yürüyen ve büyüyen biriyim; Allah onları kahretsin ama Türkiyemizin Başkenti Ankara’da Atakule Çin’in kızıl bayrağının renkleri ile ışıklandırılırken Amerika’nın Newyork’unda Çin elçiliğinin duvarına “İşkenceye son ver” yazısı yansıtılıyordu. Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Libya’da ve başka yerlerde yaptığı, yaptırdığı vahşeti unutmadığımız ve unutamayacağımız Amerika’nın bu yaptığından teselli bulur duruma düşmek, düşürülmek bize reva mıdır Allah aşkına?
Çin, Türkiye’deki baş temsilcisi olan ve geçenlerde açıktan açığa “Hükümetin bir ortağı da biziz” diyen Doğu Perinçek’in organizesi ve yönlendirmesi ile arada bir bazı gazeteci, televizyoncu taifesi ve kafalarına uygun sözde sivil toplum temsilcilerini davet ederek istediği yerleri gezdiriyor, yedirip içiriyor ve ooh, her şey güllük gülistanlık! Böyle olunca devletimizin Anadolu Ajansı bile “Anlatıldığı gibi değilmiş” diye haber yapıp servis edebiliyor!
Biz ise bir grup arkadaşımızla birlikte 2016 yılının Mayıs ayında Çin’in güya vize istemediği yeşil pasaportlarımızla Urumçi Havaalanı’na inmiştik ama oradan çıkmak kısmet olmadı. Aynı uçakta yolculuk ettiğimiz Doğu Perinçek’in Ulusal Kanalı muhabirleri ellerini kollarını sallayarak geçip giderlerken biz 10 saat rehin tutulup sınır dışı edildik. Çünkü Vahşi ve Düzenbaz Çin Devleti sizin oradaki kardeşlerinizle kucaklaşmanıza izin vermiyor. Ancak kendi kontrolünde ve istediği yerleri görebilirsiniz, o kadar.
Türkiye’de ne yazık ki devletimiz Çin zulmü altında inleyen kardeşlerimize karşı adeta sağır, dilsiz ve kör. Diyanet İşleri Başkanlığı adı sanı duyulmamış yerlere bile yardım toplayıp kurbanlar keserek götürürken Doğu Türkistan, Uygur Türk’ü diye bir derdi yok; böyle bir derdi, kaygısı olmadı ve olmuyor… Hadi onlara yardım ulaştıramıyorsunuz ama dua için vize yok ki ey Diyanet, dua için vize yok! Çin’den korkup çekindiğiniz kadar bari Allah’tan korkun ya hu!..
TBMM Başkanı olarak son yurt dışı gezilerinden birini Çin’e yapan Binali Yıldırım Çin Seddi üzerinde ve üstelik kızıl bayrak önünde hanımı ile birlikte poz verebiliyordu. Oradaki kardeşlerimizin durumu ile ilgili sorulan bir soruya da öfkelenerek, “Biz bir defa Çin’in toprak bütünlüğünden yanayız” deyişini unutamıyorum. Oysa orada işgalci olan ve Türk Dünyası’nın içine hançer sokup Büyük Türkistan’ın toprak bütünlüğünü bozan Çin’in ta kendisi! Ekim 1949’da Doğu Türkistan’ı ilhak etti ve tam 70 yıldır kardeşlerimize zulmediyor.
Bizim yöneticilere sorulduğu zaman cevap hazır: “Çin bizim stratejik ortağımız!” ABD güneyimizde terör gruplarını besleyip büyütüyor, silahla donatıp eğitiyor ama “Stratejik ortağımız!” Rusya mı? Daha PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmedi, Moskova’da büro açmasına izin verdi, Suriye’de kendi kontrolü altında bulunan bazı yerlerdeki faaliyetlerine göz yumuyor ama sorsanız o da “Stratejik ortağımız!..”
Son olarak Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Amerika’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bir konuşma yaptı ve çoğu çevrelerce iyi ve güzel karşılandı. Dış dünyada da ilgi gördüğü anlaşılıyor. Ancak beklerdik ki, her fırsatta dile getirdiği “Suriye, Filistin, Libya, Yemen, Arakan” konularına ilave ettiği “Kıbrıs, Keşmir ve Güney Kafkasya”nın yanına üstüne basa basa “Doğu Türkistan”ı da ekleseydi; hadi Çin bu ifadeden rahatsız oluyor diye çekiniliyorsa “Çin’de yaşanan zulmü” deseydi, diyebilseydi. Yine, “Güney Kafkasya” deyip geçmek yerine açıkça Karabağ meselesini dile getirseydi… Olmuyor işte, olmuyor… İşimiz zor ki zor!
Yine başa dönecek olursak…
Tam da bu 70. Yıl tiyatrosunun sahnelendiği ve Atakule’nin kızıl bayrağın renkleriyle ışıklandırılıp Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman’ın adeta ağzı kulaklarına vararak hem de Beşiktaş Stadı’nda Çin Büyükelçisi’ni ağırlayıp plaket takdim ettiği sıralarda dış kaynaklı bir video ve resimler yayınlandı.
İnsansız hava aracı ile çekildiği anlaşılan videoda, saçları kazınmış gözleri bağlanmış kardeşlerimiz bir yerden başka bir yere naklediliyorlar. İngiliz Guardion Gazetesi, Avustralya’dan Stratejik Politika Enstitüsü, Avustralya Dışişleri Bakanı ve Amerika bu konu ile ilgileniyor ama bizimkilerden yine ses seda yok!
Kaldı ki bu görüntüler ne ilk ne de son. Yalnızca, nakilden anlaşıldığına göre Urumçi ve Kaşgar gibi bilinen yerlerde tuttukları kardeşlerimizi dikkat çekmeyen başka yerlere götürüyorlar. İnternete girildiği zaman BBC başta olmak üzere pek çok yabancı kaynağın yayınladığı görüntüler ve bol bol işkence resmi var ama burada herkes kapı duvar! Bu konuda hassasiyeti olan bizim gibiler bile saman alevi gibi yanıp sönüyoruz. Doğu Türkistan’lı değerli sanatçı Abdurrehim Heyit meselesini de her daim gündemde tutmayı beceremedik malum.
Onun içindir ki hem millet hem de devlet olarak kendimize çeki düzen vermek, her nerde olurlarsa olsunlar kardeşlerimizi unutmamak zorundayız vesselam…