Uluslararası Adalet Divanı Filistin halkına uygulanan soykırımla ilgili önemli bir karar verdi. Mahkeme, soykırım iddialarının makul seviyede ispatlandığını, İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin BM’nin Soykırım Sözleşmesi hükümleri kapsamına girdiğini belirledi. Mahkemenin 17 yargıcından 15’i bu yönde oy kullandı. Bu, önümüzdeki aylarda Netanyahu ve ekibinin soykırım suçlamasıyla yargılanacakları anlamına geliyor.
UAD kararı, Gazze meselesinde şimdiye kadar atılan en önemli adım. Sivil toplum kuruluşlarının çağrıları, mitingler, siyasetçilerin zevahiri kurtarmak için yaptıkları açıklamaların hiç biri İsrail’i durdurmadı. ABD desteği ile İsrail, çoğu çocuk 25 bin kişiyi katletti. Yüzbinlerce insan evini terk etti. İsrail Savunma Bakanı Gallant’ın “Gazze halkının tamamını imha edeceğiz” şeklindeki sözleri savaşın sadece Hamas’ı değil, tüm Filistin halkını hedef aldığını gösteriyordu. Mahkeme de kararını, bu ve benzeri açıklama ve paralel uygulamalara bakarak verdi.
İnsanlığın vicdanının ölmediğini gösteren bu kararda en büyük pay Güney Afrika Cumhuriyetine ait. Kağıt üstünde 57 İslam ülkesi var. Bunların bazıları sözde Şerait ile yönetiliyor. Filistinliler bombalarla, kurşunlarla paramparça edilirken hiç biri somut bir teşebbüste bulunmadı. Saltanatlarına halel gelmesin diye İsrail’in cüret ve cesaretini artırmaktan başka işe yaramayan baştansavma açıklamalarla iktifa ettiler. Bazıları, İsrail’i protesto mitinglerine bile izin vermedi. Verenler de, bunu toplumun enerjisini boşaltmak, Filistin halkının kanlarından oy sağmak için yaptı. Ama arka planda İsrail ile dans etmeye devam ettiler.
Aynı durum AKP/Erdoğan iktidarı için de geçerli. Bir- iki miting yapıp kulaklarının üzerine yattılar. Muhammed İkbal, bir asır önce, “Ekonomik bağımlılık bütün kötülüklerin yatağıdır,” diyordu. Türkiye adım adım iflasa sürüklendi. Milli varlıklarımız, ganimet malı gibi yağmalandı. Hazine boşaltıldı. Ticaretin, Cif taşıma, Fob taşıma, termin gibi en basit kavramlarından bile habersiz, kifayetsiz tipler iş başına getirildi. Bilgisizlik, yetersizlik İslam’la örtüldü. Ekonomi –bağımsız politika- yürütülemeyecek derecede tahrip edildi. Böyle bir ülke,” ekonomik zorunluluklardan dolayı” inandığı siyaseti değil, kendine dikte edilen siyaseti uygulamak zorunda bırakılır. Muhtaç olduğu devletlerin siyaseti ile kendi siyasetini uyumlaştırır. Bir nevi şizofren siyaseti izler: halka başka konuşur, uluslararası alanda başka hareket eder. Kendini ikiyüzlüleştirmekle kalmaz, destekçilerini de kendine benzeterek ikiyüzlüleştirir.
Keşke Uluslararası Adalet Divanı’na Güney Afrika değil, bir İslam ülkesi, özellikle Türkiye müracaat etseydi. Ne yazık ki, biz nutuk attık, Güney Afrika mahkemeye verdi. Bu mezalim, ortada bir ümmet olmadığını gösterdi.13 bin çocuğun kanı bile ümmet edebiyatı yapanları harekete geçiremedi. Güney Afrika, bu teşebbüsü ile samimiyetle, samimiyetsizlik arasındaki farkı hepimize gösterdi. Ona bir minnet ve şükran borcumuz var. Umarım bu karar, Filistin’in mazlum halkına bir nefes ve tükenen umutlarına bir ışık olur.