Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Avrupalılar, Şarlman’a kadar yüzlerce devletçiğin tebaası olarak yaşadılar. Alman halklarından Frenklerin Kralı Şarlman, uzun yıllar savaşarak Avrupa’nın geneline hükümranlığını kabul ettirdi. Papa, 800 yılında, Avrupa’yı yeniden birleştiren, Müslümanların İber Yarımadası’na püskürten ve onlarca Alman kabilesinin Hristiyanlığı kabul etmesini sağlayan Şarlman’ı Roma Germen İmparatoru ilan ederek taç giydirdi. Böylece Şarlman, Roma’nın varisi oldu. Devletin ismine Germen ifadesi, artık imparatorluğun Alman karakterliği olduğunu vurgulamak için eklenmişti. Şarlman’dan sonra birliğini koruyamayan imparatorluk, 843 yılında üç parçaya bölündü. 962 yılında, topraklarını genişleten Alman kralı Otto’ya da, Roma Germen İmparatoru olarak taç giydirildi. Sonraki yıllarda Roma Germen İmparatoru, soylular arasından seçimle iş başına gelmeye başladı. 15.yüzyıldan itibaren seçim sembolik hâle geldi.
Sadece Habsburg hanedanından kişiler imparator olabiliyorlardı. Şarlken’in tahtan çekilerek, imparatorluğu İspanya ve Avusturya olarak bölmesinin ardından, Avusturya kralı olan hanedan üyesinin sembolik seçimlerle, Roma Germen İmparatoru seçilmesi uygulamasına başlandı.
Alman papazı olan Martin Luther’in kiliseyle ters düşüp Protestanlık mezhebini kurmasından sonra Avrupa’nın yıkımına yol açan Otuz Yıl Savaşları yaşandı. Mezhep savaşları olarak başlayan savaşlar, ileriki safhalarda devletler arasında savaşa dönüştü. Savaşlardan en çok Almanlar zarar gördü. Almanların yaklaşık %30’u öldü. Almanya viran oldu. Çok sayıda Alman başka coğrafyalara göç etti.
Bu savaş, 962 yılından itibaren, genel itibariyle aynı imparatorluğun vatandaşı olan Almanların ruhen birleşemediğini ve millet olamadığını gösterdi. Savaş bitince imzalanan Vestfalya Barış Anlaşması’yla, Almanya çeşitli büyüklüklerde 314 bağımsız eyalete bölündü. Eyaletler, sembolik olarak, aynı zamanda Avusturya kralı olan imparatora bağlıydı. Napolyon 1806 yılında Avusturya ve Almanya’nın tamamını işgal ederek Roma Germen İmparatorluğu’nu yıktı. Napolyon’un Alman topraklarını işgal etmesinin çok mühim sonuçları oldu.
Napolyon, öncelikle feodal sistemi yıktı. Alman halkı milliyetçilik, özgürlük ve eşitlik ilkelerini öğrenerek, benimsedi. İşgal ve mağlubiyet nedeniyle gururu incinen Almanlar, birleşerek güçlü bir imparatorluk sahibi olmayı hedeflediler. Napolyon’un yenilip bertaraf edilmesinden sonra 1814 yılında toplanan Viyana Kongresi’nde, Alman Konfederasyonu adı altında 39 tane bağımsız eyalet kuruldu. Konfederasyonun liderliğine Avusturya-Macaristan imparatorluğu seçildi. Avrupa devletleri, özellikle Britanya ve Rusya, Avrupa’nın ortasında birleşik Almanya görmek istemiyordu.
Almanya’nın birleşmesinde iki kişi çok önemli pay sahibidir. Bunlardan ilki Friedrick List’tir. List çok iyi eğitim almış bir ekonomist ve işletmeciydi. Alman şirketlerinin rekabetçi olmalarının ve Almanya’nın kalkınmasının, aynı Fransa ile İngiltere gibi birleşmesine bağlı olduğunu düşünüyordu .
Birleşme barışçıl yöntemlerle ve aşamalı olarak gerçekleşmeliydi. Savaşlar ekonomiyi çökerterek, düşmanlıklara neden olurdu. Almanya’yı birleştirmez, bölerdi. Almanya önce gümrük birliğini tesis etmeli, sonra ekonomik entegrasyonu sağlamalı, en sonunda siyasi olarak birleşmeliydi. List, eyaletlere bölünmenin Almanya’nın ekonomik gelişimini durdurduğunu, Alman şirketlerinin rekabetçi olamadıklarını düşünüyordu. İngiliz şirketleri tüm İngiltere’ye, ABD şirketleri tüm Amerika’ya, Fransız şirketleri tüm Fransa’ya gümrük vergisi ödemeden satış yapabilirken, Alman şirketleri, Almanya’nın küçük bir kısmına hitap edebiliyordu.
Almanya’da her eyaletin kendi parası ve kendine has vergilendirme sistemi vardı. Eyaletler, sınırlarından geçen herkesten sınır vergisi alıyor, her mala gümrük vergisi uyguluyordu. Mesela Berlin’den İsviçre’ye giden bir nakliye aracı, on eyaletin topraklarından geçiyordu. Yani on kere gümrük vergisi ödüyor, on kere kontrolden geçiyordu. Aynı yolu kat eden şahıslarda on kere kontrolden geçiyor, on kere döviz değiştiriyordu. Alman para birimlerine güven yoktu çünkü para birimlerinin arkasında güçlü devletler değil, küçük eyaletler vardı.
List, aynı ABD ile İngiltere’de olduğu gibi tüm Almanya’nın demiryoluyla birbirine bağlanması gerektiği kanaatindeydi. Bu olursa ülke bütünleşir, nakliye kolaylaşarak ucuzlardı. List, on yıldan uzun süre, Almanya’nın dört tarafını gezerek görüşlerini anlattı. Pek çok eyalet onu sınır dışı etti, istenmeyen kişilerin listesine koydu. Hapis cezası aldığı oldu. Avusturya, List’i, “en tehlikeli ve kışkırtıcı kişi” ilan etti. Alman halkının çoğunluğu ve burjuva kesimi List’i desteklerken eyalet yönetimleri, kamu görevlileri ve aristokratlar, ona ve fikirlerine karşıydı.
Almanya birleşirse onlar pozisyonlarını kaybederlerdi. Eyaletler, gümrük birliği olduğunda, en önemli kaynakları olan gümrük ve sınır vergilerini alamazlardı. List verdiği konferanslarla, yaptığı konuşmalar dışında, gazeteler çıkardı, makaleler yazdı, kitaplar yayınladı. Çalışmaları neticesinde, 1834 yılında, Prusya önderliğindeki on sekiz eyalet Gümrük Birliği Anlaşması’nı imzaladı. Prusya merkez olmak üzere demiryolları inşasına başlandı. Gümrük Birliği Bölgesi’nin hızlı kalkınması üzerine, diğer eyaletlerde birer ikişer birliğe katıldılar. 19. yüzyılın ortasına gelindiğinde, Almanya, İngiltere’yle Fransa’dan sonra en çok sanayi üretimi yapan ülkeydi.
Prusya liderliğindeki Gümrük Birliği Bölgesi, List’in, Adam Smith’in serbest ticaret fikrine karşı ileri sürdüğü, ithalata karşı korumacı millî sanayi fikrini uyguladı. Korunan Alman sanayisi, ivme kazanarak hızlı büyüdü. İhracat rakamları katlanarak arttı. Özellikle savunma sanayi korunarak desteklendi. Ordu modernize edilerek güçlendirildi. List, Adam Smith’in hizmet sektörünü yeterince önemsemediğini iddia etti. Özellikle eğitime önem verilmesi gerektiğini savundu. Almanya eğitime yüklü kaynak aktardı. Hem yaygın eğitim hem de üniversiteleşme desteklendi.
1848 yılında İtalya’da başlayan, Fransa’da doruk noktaya çıkan devrim hareketleri, Polonya, Avusturya, Romanya ve Macaristan’la beraber Almanya’ya da yayıldı. Almanya’nın eyaletlerinde, mutlak monarşi yerine anayasal monarşi tesis etmeyi hedefleyen devrimci hareketler başladı. Burjuva sınıfının öncülük ettiği hareketlerin en önemli amacı, siyasi birleşmeyi sağlamaktı.
Hareketler kısa sürede devrime dönüştü. Eyalet yönetimleri ele geçirildi. Aynı yıl, tüm eyaletlerden gelen delegelerin katılımıyla, Federal Almanya Konseyi toplandı. Amaç, ABD benzeri özgür ve birleşik Almanya’yı kurmaktı. Fakat konseyden netice çıkmadı, tartışmalar uzayıp gitti. Bunu fırsata çeviren mutlak monarşi taraftarları, eyaletlerlerde yönetimleri yeniden ele geçirerek, delegeleri geri çağırdılar. Yani Almanya’nın siyasi birleşmesinin barış yoluyla sağlanması mümkün olamadı. Siyasi birlik, ikinci önemli kişi olan Bismarck tarafından sağlandı.
1862 yılında, Prusya Şansölyesi olarak atanan Bismarck, Fransa, Rusya ve İngiltere’ye tavizler vererek iyi ilişkiler kurdu. Böylece Almanya’yı birleştirecek savaş sürecinde tarafsız kalarak, müdahil olmamalarını sağladı. İlk adım olarak, 1864 yılında Avusturya’yla beraber Danimarka’ya saldırıp, Almanların yaşadığı iki eyaleti geri aldı. Sonra 1866 yılında, Avusturya’ya saldırarak zafer kazandı. Avusturya hem toprak kaybetti hem de Alman Konfederasyonu’ndan ayrılmak mecburiyetinde kaldı. 1866 savaşına kadar, Avusturya en güçlü Alman devletiydi.
Alman Konfederasyonu’nun lideriydi. Savaşla beraber Prusya, ekonominin yanında askerî olarak da en kuvvetli Alman devleti olduğunu gösterdi. 1870 yılında, Prusya-Fransa savaşı patlak verdi. Prusya orduları kısa sürede Fransa’nın işgal etti. 1871 yılında Versay Sarayı’nda Alman İmparatorluğu’nun kuruluşu ilan edildi. Prusya Kralı, Alman İmparatoru oldu. Almanların yaşadığı Fransız hâkimiyetindeki Alsas-Loren, Almanya’ya katıldı. Böylece, Avusturya dışında, Alman Birliği sağlanmış oluyordu. 1870 yılı itibariyle Almanya her açıdan Fransa’yı da geçmişti.
NOT: CUMARTESİ GÜNKİ KÖŞE YAZIMIZ SLAV MİLLETİ İLE DEVAM EDECEK.