CB seçimlerine az bir zaman kaldı. Cumhur İttifakının adayı belli, R.T.Erdoğan. Millet ittifakı ise seçim tarihi belirlendiğinde adayını açıklayacak.
MHP ilk mitingini Sivas’ta yaptı. İkincisini Bursa’da yapacak. Sivas’ta AKP’den ödünç alınmış kıtalarla meydan doldurulmaya çalışıldı, muhtemelen Bursa’da da aynısı olacak. Hedef, baraj altında olan MHP’yi kitlelerin etkisiyle güçlü göstermek, sağa sola kaçan oyları geri getirmek. Seçmenin bir kısmı güce vurgundur. Haklının değil, güçlünün yanında alır. Sonuçlar üzerinde bu yüzer-gezer oyların büyük etkisi olur.
Millet ittifakı kimi aday gösterir? Şimdiden bir tahmin yürütmek güç. Mevcut iktidara karşı olanların oy oranı yüzde 65-67 arasında değişiyor. Bundan HDP oylarını türdeş kabul edip çıkarsanız bile geriye CB seçimlerini kazanabilecek yüzde 57-60 civarında bir oy potansiyeli kalıyor.
Muhalefet, iktidar karşıtı bu oylarla –kimi aday gösterirse göstersin- seçimi alabileceğini düşünüyor. Özensiz, dikkatsiz kadrolaşmalarda bunu görebiliyorsunuz. Sayın Kılıçdaroğlu CB adaylığını çok istiyor. Birkaç aydır kullandığı politik dil bir parti başkanının dili değil, bir CB adayının dili. Bütün mesele Kılıçdaroğlu’nun seçimi alıp alamayacağı.Anketlerin bir kısmı planlanmış, yönlendirme amaçlı olsa da, yapılan projeksiyonlarda Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a karşı seçim kazanması çok zor. İkinci turda Erdoğan'ın karşısında Kıllıçdaroğlu olursa seçimi açık ara Erdoğan alır.
Türkiye önemli bir dönemeçten geçiyor. Kurumları, kaynakları yok ediliyor. Adım adım demokrasiden, adaletten uzaklaşıyor. Birey merkezli bir siyasetin yerini teba veya etnik merkezli bir siyaset alıyor. Bir seçimin daha kaybedilmesidemek, herkesin kaybetmesi, ülkenin nefes alamaz hale gelmesi demek. Bu politik çizgi, ayrıştırmadan, kutuplaştırmadan beslenen bir çizgi.Ayrışma uzadıkça, derinleşerek çatışmaya dönüşür. Bu ülkenin birliği, beraberliği, selameti için yeni, birleştirici, kucaklaştırıcı, ahlaklı bir siyaset şart. Bunun olması, en başta doğru bir CB adayı ve muhalefetin ehliyetli kadrolarla çalışmasına bağlı.Partilerin bir çoğunda ne yazık ki bu hassasiyeti görmek pek mümkün olmuyor, kadrolaşmada ehliyet değil, yukarıya yakınlık/ uzaklık ve dalkavukluk belirleyici oluyor. Böyle olunca da iktidarların değişmesi siyasete seviye getirmiyor, sadece çıkarcılar değişmiş oluyor.
Demokrasilerde son şans diye bir şey yoktur. Ama eğer demokrasi dışı eğilimler söz konusuysa her seçim son şans olabilir. 2023 seçimleri bu açıdan iyi değerlendirilmelidir. Kişisel hırsların, parti mensubiyetlerinin geride tutulması gereken bir dönemdeyiz.
Muhalefet doğru aday göstermezse ne olur sorusuna bir örnekle cevap vermek istiyorum. 17/25 Aralık’tan sonra bir siyasetçi Şanlı Urfa’da yaptığı konuşmada şöyle demişti:” Ey Urfalılar! F.Gülen Sait Nursi’den niye ayrıldı biliyor musunuz” diye sormuş, sonra cevabını yine kendisi vermişti: “Sait Nursi Kürt olduğu için” Fethullahçılarla çatışmasını etnikleştirmekte beis görmemişti. Yarın aynı politik dili meşrep veya mezhep üzerinden yapmaması için hiçbir sebep yok. Bu, kişisel hırslar uğruna toplumda yeni çatlaklar yaratmak demek.
Bu seçimde partiler yarışmayacak, demokrasi ile dikta, adalet ile adaletsizlik, yalan ile doğruluk yarışacak. Yarışa kişisel hırslar girerse o yarış ülkeyi bu sarmaldan kurtarmak yerine daha da batırmaya hizmet eder. Önemli olan kimin cumhurbaşkanı olmak istediği değil, vatandaşın kimi istediğidir. Muhalefet liderleri bu gerçeği görürlerse zor olan kolay olur, bu parantez ilelebet kapanır.