Tarihte yaşananlar her zaman tarihte kalmıyor. Tarih, bazen bugünü meşrulaştırmak, bazen yanlışlamak için kullanılıyor. Oysa zamanın değişmesi ile birlikte politikalar da değişir. Dün doğru olanın bugün de doğru olduğu anlamına gelmez.
Doğru ve yanlışların da zamanı/ömürleri vardır. Zaman onların doğruluğunu yanlışlığını değiştirebilir. Dünü referans almak bizi her zaman doğruya götürmez.
Hayatın en temel gerçeği değişimdir. Değişen sosyoloji, sorunların çözümlerini de değiştirir.
Siyasette Osmanlı'ya çok vurgu yapılır. Bugün, dünde yaşıyormuşuz gibi ele alınır. Önümüze gelen problemleri çözmek için geçmişe bakmak, oradan ilham almak elbette doğru bir yöntemdir. Doğru olmayan bugünün şartlarını dünün şartları ile karıştırmaktır. Dün yapılan dünün şartlarının doğrusudur. Şartlar değişmişse dünün doğrusu artık bugünün sorunlarını karşılayamaz!
Ülkenin en önemli ve en ağır sorunlarından biri terör ve ayrılıkçılık sorunudur. PKK'nın nihai amacı bu vatan coğrafyasından büyükçe bir parça kopararak -kendi devletini- kurmaktır. Taleplerini de buna göre yapıyor. Demokrasi yaftası altında istediği her şey amacına ulaşmayı kolaylaştırmak, önündeki engelleri kaldırmak içindir.
Bu taleplerden biri de ana dilde eğitimdir. Geçmişte terör ve bölücülük sorunu bağlamında birçok defa Osmanlı'ya atıf yapıldı. Osmanlı'da -millet sistemi- olduğu ifade edilerek herkesin kendi dili ile eğitim yapması gerektiğine işaret edildi. Bazıları siyasetlerine uygun düştükçe Osmanlı'yı doğrunun yanlışın ölçüsü olarak ele alıyor. Onun ihtişamını kendi emellerine alet ediyor. Halbuki her çağın doğrusu kendindedir. Osmanlı çağında başka sosyal, siyasal şartlar vardı, bugün başka. Şartlar başka olduğuna göre çözümler de farklı olacaktır. Ayrıca bir Osmanlı yok, farklı tarihlerde -dönemin şartlarının- mecbur kıldığı farklı Osmanlı uygulamaları var.
En çok terör ve bölücülük meselesinde -Osmanlıya- müracaat ediliyor. Çözüm sürecinde eyaletleşme ile ilgili yapılan güzellemeleri hatırlayınız. "Osmanlı'da da vardı bizde olsa ne olur?" diyorlardı. Veya ana dilde eğitim için Osmanlı'da millet sistemi vardı, herkes ana diliyle eğitim alıyordu deniliyordu. Bu aslında Osmanlı'yı istismarın ötesinde Osmanlı'yı çarpıtmaktı. Çünkü Türkçeyi resmi dil yapmakla ilgili ilk adımlar Osmanlı döneminde 1876 tarihli Kanun-ı Esasi ile atılmıştır. Kanun-ı Esasi'nin ilk taslak metninin dil ve Türkçe ile ilgili 12. maddesinde milletlere "dil özerkliği" verilerek şu ifade kullanılmıştır:"Memalik-i Osmaniye'de bulunan akvamdan her biri kendilerine mahsus olan talim ve taallümde muhtardır. Fakat hidematı devlette istihdam olunmak için devletin lisan-ı resmisi olan Türkçeyi bilmek şarttır.
Ancak bunun hangi sonuçlara neden olacağını tahmin eden Eğinli Said Paşa, II Abdülhamit'e bir rapor sunarak, bunun ileride teba arasında ayrılıklara neden olacağına ve azınlık dillerinin resmi kayıt altına alınmasıyla tarih önünde büyük sorumluluk altına girileceğine dikkat çekmiş, Paşa'nın bu itirazı ile Kanun-ı Esasi'nin ilgili maddesi değiştirilerek 18. madde olarak; Tebea-i Osmaniyenin hidemat-ı devlette istihdam olunmak için devletin Lisan-ı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır," şeklinde tanzim edilmiştir. Aynı yasanın 57. maddesi ile "Meclis-i Mebusan'da yapılacak konuşmaların Türkçe" olması, 68. maddesi ile de "milletvekili olabilmek için Türkçe bilme şartı" getirilmiştir. Böylece hem diğer dillere statü verilmemiş, hem de Türkçenin resmi dil olduğu ifade edilerek, bütün hukuki ve eğitim mevzuatının buna göre düzenlenmesi sağlanmıştır.
Yani Osmanlı İmparatorluk çağında günün şart ve icaplarına göre millet sistemi ile, milli devletlerin yeşermeye başladığı, sınırların dillerle çizildiği 19. asırda ise yine o günün icaplarına göre Türkçeyi resmi dil haline getirerek hareket etmiştir. Yakın geçmişin Osmanlı'sında -ana dilde eğitim- ve etnik gruplara anayasal statü çıkarma imkanı yoktur. Üstelik bu düzenlemeler, siyasal İslamcıların en çok istismar ettikleri II Abdülhamit döneminde ve onun onayı ile yapılmıştır.Osmanlı farklı davransaydı bile, milli devletler çağında yapılacak olan buydu. Mesele geçmişte ne yapıldığı değil, bugün ne yapılması gerektiğidir. Doğru olan dünden bugüne bakmak değil, bugünden bugüne bakmaktır.