İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin bir helikopter kazasında ölümü hem “Batı”da, hem İran’da yeni siyasal beklentilere yol açmıştır. Temel beklenti, yeni seçilecek Cumhurbaşkanı ile yumuşama olması, devletin ekonomik hayattaki rolünün azaltılması, devrim sırasında yurtdışına çıkanların mallarının iade edilmesi, dünyaya daha açık ve yoğun ekonomik ambargoların uygulanmadığı bir İran oluşturulmasıdır.

Nükleer müzakereler sonucunda imzalanan anlaşma yaratınca hareketlenen ekonomik faaliyetler, anlaşmanın yeni seçilen Amerikan başkanı tarafından tanınmaması üzerine yeniden ekonomik sıkıntıların yaşandığı bir döneme girilmişti. Sıkıntıların artması ve daha radikal bir Cumhurbaşkanının da seçilmesi ile ülke içindeki özgürlük taleplerine verilen cevaplar da çok sert olmaya başlamıştı.

Hatırlanacağı üzere 2 yıl önce Reisi’nin cumhurbaşkanlığı sırasında Mahsa Amini adlı bir genç kızın hicap kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alındığı karakolda öldürülmesi üzerine kitlesel gösteriler olmuş, hükümet bu gösterilere sert bir şekilde müdahale edince, gösterilerin rejimi tümüyle tehdit edecek bir halk hareketine dönüşmesinden endişe eden dini liderin müdahalesi ile yumuşatılmış ve zamanla etkisi azaltılmıştı.

İran’da bu tür gösterilerin halk hareketine dönüşmesini engelleyecek kurumsal yapılanmalar var ve gösterilere anında ve istenilen her dozdaki sertlikle müdahale edilebiliyor. Bu kurumsal yapılanmaların başında Besiç’ler, yani devrim gönüllüleri geliyor. Aşağıda devletin ana hatlarının verildiği kurumsal yapısı içinde yer almayan Besiçler kaç kişidir ve kimlerden oluşmaktadır.

Bu yazının konusun oluşturmayan Besiç yapılanmasının sayılarının 25-30 milyon civarında olduğunu ve doğrudan Devrim Muhafızları üzerinden dini lidere bağlı olduklarını belirtmekle yetinelim.

İran devletinin kurumsal yapılanması aşağıdaki şemada da görüleceği üzere yapılanmanın en tepesinde dini lider yer almaktadır. Bununla birlikte güç dağılımının şekillenmesindeki işleyiş bunun tam olarak böyle olmadığını ve zaman zaman sert siyasal çatışmalar olduğunu da söylemeliyiz.

Şemanın incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, dini lider kendisine doğrudan bağlı 4 kurumsal, anayasal yapı ile ülke yönetimine müdahale etmektedir. Bu kurumları kısca açıklamak gerekir.

1.      Expediency Council (Rejimin Menfaatini Teşhis Konseyi): Temel görevi, Parlamento ile Şurayı Nigahban arasında çıkan görüş ayrılıklarını dini lider adına çözümlemek, hükümet icraatlarının rejime uygunluğu hakkında dini lidere görüş bildirmektir. Eski Cumhurbaşkanları ve Bakanlar ile önemli din adamları Dini Lider tarafından bu kurula  tayin edilmektedir.

2.      Guardian Councl (Şurayı Nigâhban) : Görevi İran devrimini ve siyasal rejimi korumaktır. Parlamento (Meclis) tarafından kabul edilen yasaların tümünü anayasa ilkelerine ve şeri hükümlere uygunluğu açısından denetler. Devletin her kademesine seçimle gelecek olanların seçime katılmasının uygun olup olmadığına karar verir. Seçimle gelecek olanların başında Cumhurbaşkanı, Milletvekilleri ve Meclisi Hubregan adayları gelmektedir. Şorayı Nigahanın kabul etmediği aday adaylarının seçimlerde aday olması mümkün değildir.

Iran Şema

3.      Judiciary (Yargı Gücü) : Görevi mahkemelerin işleyişini düzenlemek ve rejimin işleyişi için yeni yasal ve anayasal tedbirlerin alınmasını önermektir. Bir bakıma bizdeki Cumhuriyet Başsavcılığına benzemektedir.

4.      Islamic Revolutionary Guards Corps (İslam Devrim Muhafızları Ordusu) : Görevi temelde devrimi korumak iken zaman içinde devletin tüm teşkilatının üstünde bir güce dönüşmüştür. Kara, hava, deniz güçleri yanında Kudüs Gücü ve tüm savunma sanayi projeleri ile nükleer çalışmalar ve füze birimleri Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı olarak yürütülmektedir. Yurtdışı operasyonları ve tüm hizbullah örgütleri Kudus Gücü birimi tarafından yönetilmektedir. Bankacılık, sigortacılık ve finans işlemlerinden, perakende ticarete, sanayi ve inşaat işlerine kadar pek çok alanda faaliyet  göstermektedir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, İran’daki güç yapılanmasında halk tarafından seçilen ve atananlar arasında sürekli bir güç mücadelesi olmaktadır.

Bu mücadele, liberal anayasal sistemlerdeki gibi siyasal kurumların oluşturulması -siyasal partilerin kurulması gibi-  mümkün olmadığından şahıslar üzerinden yürütülmektedir. Özellikle Cumhurbaşkanlarının seçiminde bu mücadelelerin  temsil edildiği alanlara sıklıkla denk gelmekteyiz.

Örneğin bir dönem çok radikal, sertlik yanlısı tavizsiz bir devrimci cumhurbaşkanı adayı yapılırken, bir dönem sonra toplumsal gelişmeler ve siyasal muhalefetin taleplerine uygun bir bir cumhurbaşkanınin seçilmesi sağlanmaktadır. Kontrollü bir “Majestelerinin Cumhurbaşkanı” rolünden rahatsız olan Cumhurbaşkanlarının sert itirazlarına da şahit olmaktayız. Ahmedinejat’ın dini lidere hitaben yönelttiği “kimse kendini milletin babası yerine koyamaz” itirazının ardından, bu itirazını desteklemek üzere Velayeti Fakih düşüncesine tamamen aykır olmak üzere dini liderin akrablarının mali suistimallerini gündeme getirmesi hatıralardadır.

Böylesi dönemlerde ülkemizdeki hilafetin kaldırılması yasasının örnek gösterildiği anlar yaşanmaktadır. Temel tartışma dini liderlik kurumunun sona erdirilerek iki dereceli seçmle oluşturulacak bir Şurayı Nigahban’ın dini liderin tüm rollerini üstlenmesi etrafında dönmektedir. Bir bakıma bu tartışmayı çok haklı çıkaracak nedenler de vardır. Herşeyden önce karizmatik ve İran Devrimin babalarından oluşan kadronun yavaş yavaş ortadan kalkması ile koltığa kim oturursa otursun velayet görevini yerine getirmesi zor görünüyor.

Çünkü her türlü, hata, günah ve kusurdan münezzeh bir adam bulmanın imkansız olduğu bir dönemde herkes ölümlü bir sıradandır.O halde iktidarın gökyüzünden yer yüzüne indirilmesi ve siyasal katılma kanallarının ardına kadar açılması şarttır. Meclis, dini lideri seçecek bir hubregan mesclisi seçebilir, ağer bu mümkün değilse, Anayasada yapılacak değişiklikle önce doğrudan halk tarafından hubregan meclisi seçilir, hubregan meclisi de ülkenin dini liderliğini üstlenecek 12 kişilik Şorayı Nigâhbanı seçebilir.

İran’da ilkine göre çok daha kanlı olacak yeni bir devrim olmaması ve rejimin yumuşak bir geçişle daha özgürlükçü bir sistem kurulmasının başka bir yolu da yokmuş gibi görülüyor.