Kendi tarihi ile kavgalı bir toplum, aslında kendi kendisiyle kavgalı bir toplumdur. Osmanlı'da, Cumhuriyet de tarihimizin farklı evreleridir ve bizimdir.
Osmanlı'yı övmek için Cumhuriyete sövmek ne kadar yanlışsa, Cumhuriyeti övmek için Osmanlı'ya sövmek de o kadar yanlıştır.
Tarih, bir övgü veya sövgü alanı değil anlama ve o tecrübeden bugün adına yararlanma alanıdır. Ne dünün tutsağı olmak doğru, ne de dünden kopmak doğrudur. Çünkü tarihten kopmak savrulmaktır.
Osmanlı İmparatorluğuna son veren Mustafa Kemal Atatürk değil, 1. Dünya savaşıdır. Mustafa Kemal saltanata son vermiştir.
Liderler hangi kararları alırlarsa alsınlar aslında onların iradeleri üzerinde etkili olan -tarihin ve zamanın- iradesi, bir başka ifadeyle tarihi akıştır. Tarihi akış, saltanattan, halk idaresine doğru olduğu için o günün yöneticileri de bu akışa göre hareket etmişlerdir.
Cumhuriyet ve inkilaplar sadece M.Kemal ve arkadaşlarının kişisel tercihleri değil, 2.Mahmut'la başlayan bir yenilenme ve restorasyon sürecinin sonucudur. Osmanlı'nın başlattığı dönüşümü Cumhuriyet kadroları noktalamıştır. Bunu yaparlarken yer yer aşırıya gittikleri, gerekli olan müesseselerle gerekli olmayan, zamanı geçmiş kurumları ayırmamışlar, ayıklayıcı değil, genelleyici davranmışlardır.
Sultan Vahdettin bir Osmanlı padişahıdır ancak Osmanlının ihtişamı için örnek gösterilecek bir kişi değildir. Onu eleştirmek, Osmanlı'ya düşmanlık yahut karşıtlık değil, onun icraatlarına, yanlışlarına ve bu millete ödettiği bedellere tepkidir. Ancak onun üzerinden bütün bir Osmanlı'yı ilzam etmek hadsizliktir.
Vahdettin hem Osmanlı'nın son padişahı hem de kalite skalasında sonuncu padişahtır.
Mustafa Kemal'i o veya Damat Ferit, milli mücadeleyi örgütlemek için göndermemiştir. Tam tersine Mondros Mütarekesi karışıklık çıkan yerlere İtilaf Devletlerine asker çıkarma yetkisi verdiği için karışıklıkları bastırmak, İtilaf devletlerinin buralara asker çıkarmasını engellemek için gönderilmiştir.Yani ona verilen görev toplumu tepkisizleştirmektir. Mustafa Kemal toplumu uysallaştırmak, düşmanın merhametinden medet ummak yerine Anadolu'yu teşkilatlandırmayı seçmiştir.
Milli mücadele başladığında baskın söylem Halife ve Payitahta bağlılık ve vatanı müdafaadır. Henüz ortada Halife ve Vahdettin'in saltanatını hedef alan bir söz ve eylem olmamasına rağmen Vahdettin ve İstanbul hükümeti -milli mücadeleyi- hedef almıştır.
Yunan İzmir'i işgal edip Polatlı'ya kadar gelirken Saltanat ordusu düşmana tek kurşun atmamış, tam aksine Anadolu'da kimi çevreleri örgütleyerek Milli Mücadelenin üzerine göndermiştir. Vatanı işgal eden Yunan ama saltanatın hedefi Milli Mücadele olmuştur. Anzavurlar, Delibaşlar ve daha niceleri bu yönlendirmelerle Milli Kuvvetleri hedef almışlardır.
Tarihte Kürtlere özerklik sözü veren tek devlet adamı Damat Ferit'tir, bunu Mustafa Kemal ve arkadaşlarını yalnızlaştırmak, Kürtleri Milli Mücadelenin karşısına dikerek onu akamete uğratmak, saltanatlarını devam ettirmek için yapmışlardır.
Bir mücadelenin, savaşın fatihi kimse madalyayı da o hak eder. Milli mücadele M.Kemal ve arkadaşlarının fedakarlıkları,gayretleri, cesaretleri ile kazanılmıştır. Sarayda yatanın cephede yatana bir üstünlüğü veya önceliği olamaz.
Hiç bir devlet adamı hatasız değildir, ancak hiç bir devlet adamı da -hata yapmak için- herhangi bir icraatta bulunmaz.Buna bakarak tarihi şahsiyetleri putlaştırmak da şeytanlaştırmak da yanıştır. Atatürk'ün Türk toplumu tarafından yeterince anlaşılamamasının sebebi onu din karşıtlığı ile yaftalayanlardan çok, şu veya bu ideolojiye onun markasını vuranlardır.
Hülasa bu tarih bir bütün olarak bizimdir. Selçuklunun, Osmanlının torunu, Cumhuriyetin çocuklarıyız.