Yaşadığımız sıkıntıların sebeplerinden biri de -din -algımızdır.
İslam'a bugünün aklıyla bakmıyoruz,dünün sosyal, ekonomik, siyasi sorunlarının cevabı olan -fetvaların- görüşlerin penceresinden bakıyoruz, Aklımızı geçmişin tutsaklığından kurtaramıyoruz. Geçmişe ait fikirleri, tıpkı eskidikçe değer kazanan antikalar gibi kutsuyoruz.
Oysa hayat değişiyor, her gün yeni sorunlar, yeni problemler çıkıyor. Zaman Kuran'ı yeniden anlamamızı,ondaki ışığı bugüne taşımamızı zorunlu kılıyor.
Geçmiş kutsanınca, yeni şeyler söylemek, kutsalı aşmak olarak anlaşıldığı için zorlaşıyor. Din alimlerinin kimi konularda hep geçmişi tekrar etmelerinin arkasında bu korku var. Yeni şeyler söylemek kutsala ihanet olarak görüldüğü için, -hükmünü ve işlerliğini kaybetmiş fetvalar- tekrar ediliyor. Başka zamanların, başka toplumların, başka sosyolojilerin ürünü olan fetvalar başka zamanlara, başka toplumlara, başka sosyolojilere uygulanmaya çalışılıyor. Bu da toplumla, topluma din diye sunulanlar arasında gerilim ve çatışmaya neden oluyor.
Mesela bugün Ebusuud efendinin Yunus'un şiirlerini dine aykırı sayan fetvasını kaç kişiye kabul ettirebilirsiniz? İmam-ı Azam ehli rey olduğu için çağdaşları ve sonrasında bazı alimler tarafından -şiddetle- eleştirilmiş, hatta Süfyan-ı Servi tarafından din sapığı olarak nitelendirilmiştir. Takiyüddin'in İstanbul'da açtığı rasathane Şeyhül İslam Ahmet Şemseddin Efendi'nin fetvası ile top ateşine tutularak yıkılmıştır. Bunların hangisini bugünün insanına karşı savunabilir veya ona kabul ettirebilirsiniz?
Kuran ve sünnetten çıkarılan fetvalar (ibadet ve tevhit hariç) hem zamana hem mekana göre değişiklik gösterebilir. Çünkü zaman da, mekan da farklı çözümler ister. Zamanı ve mekanı dikkate almayan fetvalar karşılıksız kalır,teoriden pratiğe aktarılamaz. Bunun en bilinen örneklerinden biri İmam-ı Şafi'dir. Şafi, Bağdat'ta yaşarken başka, Mısır'a taşındıktan sonra başka fetvalar vermiştir. Böyle olmasının nedeni, Mısır halkının yaşayış, örf ve adetlerinin Hicaz ve Irak’tan farklı olması ve bunun görüşlerini değiştirmeyi zorunlu kılmasıdır. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere fetva sadece dinden beslenmez, onun kaynaklarından biri belki en önemlisi hayattır.
İslam, getirdiği ölçülere aykırı olmadıkça kültürlere, geleneklere dokunmamış, tam tersine dini hükümlerin olmadığı konularda örfle amel etmenin-hüküm vermenin yolunu açık tutmuştur. Mecelle 36 daki, "örf muhakkemdir" hükmü bu gerçeğin ifadesidir. Zamanın değişmesi ile ahkamın değişeceğini ise yine Mecelle şu şekilde kayıt altına almıştır: “Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz.” Bu Mecelle kuralı, zamanın değişmesiyle ictihadi hükümler ve yorumların değişebileceğini ve bir yenilenmeyi gerektirebileceğini gösterir. Ancak Kur'an ve sahih Sünnet'in ortaya koyduğu açık hükümler sabittir.
Bugün faiz, demokrasi,modernizm, milliyetçilik, insan hakları, kadın erkek eşitliği,şiir, sanat gibi konulardaki tartışma ve kafa karışıklıklarının nedeni, toplumun önünde yürümesi gereken ulemanın toplumun gerisinde kalması, yeni sorunlarla yüzleşme yeni perspektifler ortaya koyma cesaretini gösterememesidir. Kılavuzsuz kalan bir toplum, ya din tacirlerinin, ya muhteris siyasetçilerin, yahut cehaletini din diye satanların oyuncağı olur. Nitekim oluyor da!