MÇP, 1991 seçimlerinde, %10 ulusal barajı ve bölgesel barajları aşmak için, RP ve İDP ile ittifak yaptı. Seçime RP listelerinden katılan MÇP, 19 milletvekili çıkararak on bir yıl aradan sonra parlamentoya geri döndü. Seçimlerde hiçbir parti mecliste çoğunluğu sağlayamadığından, en çok oyu alan DYP’nin lideri Demirel, SHP ile koalisyon hükümeti kurdu. MÇP meclis grubu ve MKYK’sı hükümete verilecek güven oyu konusunda fikir ayrılığına düştü. Olağan olan muhalefet partilerinin olumsuz oy vermesiydi.
Ama Türkeş’in önerisiyle MHP yönetimi olumlu oy kullanmaya karar verdi. Muhsin Yazıcıoğlu’nun liderlik ettiği kanat, bu karara muhalefet etti. Normal olan, öneriye katılmayanların da karar verildikten sonra parti disiplini gereği, karar doğrultusunda hareket etmeleriydi. Fakat Yazıcıoğlu ve arkadaşları güven oylamasına katılmadılar.
Bu fikir ayrılığı, Yazıcıoğlu ve ekibinin partiden ayrılarak, Büyük Birlik Partisini kurmasıyla sonuçlandı. Yazıcıoğlu ve ekibinin gerekçeleri ve tavırları çok anlaşılırdı. MÇP muhalefetteydi. Hükümette, içinde aşırı solcuları ve bölücü unsurları da barındıran SHP vardı. Ülkücü hareket, 1980 öncesinde aşırı sola karşı mücadele vermişti. Bu gerekçelerle hükümete olumlu oy verilmemeliydi.
Türkeş’in yaklaşımıysa, her zamanki gibi hem sıra dışı hem de vizyonerdi. MHP, 12 Eylül’den önce aşırı solla mücadele etmişti. Çünkü aşırı sol, yerli ve milli değildi. Dış destekliydi. Sovyetler Birliği, Çin, Arnavutluk ve Yugoslavya gibi komünist devletlerin kontrolünde, onlarca aşırı sol fraksiyon vardı.
Özellikle SSCB, Türkiye’de rejim değişikliği hedefliyordu. 12 Mart Muhtırasından evvel sokaklar ısıtılmış ve sol görüşlü subayların öncülük edeceği bir darbe planlanmıştı. Bu darbe 9 Mart’ta yapılacaktı. Darbeden sonra Doğan Avcıoğlu başbakan olacak, Türkiye NATO’dan ayrılacaktı. Bilahare, ülkeye önce Sovyet uzmanlar, sonra Kızıl Ordu davet edilecekti. MİT darbe planını deşifre edince, 9 Martçılara liderlik edecek olan iki kuvvet komutanı darbeden vaz geçirildi.
Ardından ordu emir komuta zinciri içinde 12 Mart Muhtırasını verdi. Muhtıradan sonra ordudaki Sovyet yanlıları tasfiye edildi. Sol darbecilerin sivil kanadına mensup olanlar tutuklandı, yargılandı ve mahkum edildi. Komünist gençlik önderleri ya öldürüldü ya idam edildi ya da cezaevine koyuldu. Kurtulabilenler yurt dışına kaçtı. SSCB, askeri darbeyle netice alamayacağı netleşince, sokakları karıştırarak, Türkiye’yi önce istikrarsızlaştırıp sonra rejimini değiştirmeye yöneldi. Anarşi, terör, grevler, protestolar ve okul işgalleri en çok başvurulan yöntemlerdi.
Komünist terörün ilk hedefi en tehlikeli düşman olarak gördüğü ülkücülerdi. Dolayısıyla Ülkücüler, 1970-1980 arasında hem vatanlarını hem de kendilerini savundular. Netice de 12 Eylül darbesi oldu. Komünistler hedefine ulaşamadı. Günümüzden geçmişe bakıldığında, Sovyetlerin 1980 öncesinde uyguladığı proje akla yatkın gelmeyebilir. Ama Sovyetler; Afganistan’da, Mısır’da, Irak’ta, Yemen’de ve birçok başka ülkede bu yöntemin benzerlerini başarıyla uyguladı. O ülkelerde ülkücüler olmadığından netice aldılar.
1991 yılının konjonktüründe SSCB yıkılmış, Doğu Bloku dağılmıştı. Artık komünizm ülke için tehdit değildi. Dolayısıyla artık ülkücülerin aşırı sol akımlarla mücadele etmesinin anlamı yoktu. Kaldı ki SHP, CHP’nin devamıydı ve merkez soldaydı. MHP, aşırı solla mücadele ettiği devirlerde de merkez solla iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştı. CHP’nin memleket yararına olduğunu düşündüğü icraatlarını desteklemişti. Kıbrıs çıkarması ve afyon ekiminin serbest bırakılması bunlara örnektir.
MHP, meclis başkanlığı seçiminde CHP’li Cahit Karakaş’ı destekleyerek, kazanmasını sağlamış, bu suretle ülkedeki tansiyonu düşürmüştü. 1980’den önce Türkiye için majör tehdit komünizmdi, ülkücüler komünistlerle mücadele etti. 1980 sonrasında majör tehdit, bölücü terördü. Ülkücü hareket, bölücü terörle mücadelede devletin başlıca yardımcısı oldu. Yani Türkeş kısaca şöyle düşünüyordu; Sovyetler dağılmış çok sayıda Türk cumhuriyeti bağımsızlığını kazanmıştı.
Bu cumhuriyetlere yardımcı olmak, iyi ilişkiler kurmak ve iş birlikleri geliştirmek öncelikli olmalıydı. Türkiye için majör tehdit PKK’ydı. PKK’yla top yekûn mücadele edilmeliydi. MHP, zaten yeter sayısı olan, yani olumsuz oy verilse de kurulacak olan DYP-SHP hükümetine destek vererek, özellikle dış Türkler konusunda hareket alanı kazandı. SHP’nin içinde bölücü unsurlar vardı. MHP’nin destek vermesi, SHP’yi dolayısıyla hükümeti, bu unsurlara bağımlı olmaktan kurtardı.
Bölücü terör örgütüne destek veren SHP’ liler önce partiden ihraç edildiler sonra tutuklandılar. Türkeş’in bu siyaseti sayesinde, MHP destekli DYP-SHP hükümeti, PKK’yla amansız mücadele etti. Hükümet, Türk Dünyası konusunda en birikimli parti olan MHP’nin görüşlerine itibar etti. MHP’nin önerilerinin ekseriyeti uygulandı. Türkeş, hükümet adına dış temaslarda bulunan ve hükümet politikalarını yönlendiren pozisyona geldi. Arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin desteği olduğundan Türk devletleri, Türkeş’in tekliflerini en yüksek seviyede değerlendirdiler.
Mesela Kazakistan’da Rus nüfusun azalmasını ve ülkenin toprak bütünlüğünü korumasını sağlayan başkentin güney doğudaki Almatı’dan kuzeydeki Astana’ya taşınması Başbuğun fikridir. Gagavuzya’ya için özerk bölge statüsünün ısrarla istenerek neticede elde edilmesi, Kırım Milli Meclisinin hukuki statüye kavuşturulması ve Dostum ile Azat Bey liderliğindeki Türklerin desteklenerek Afganistan’ın kuzeyinde fiilen bağımsız Türk devletinin kurulması onun büyük hizmetleridir. Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattını ve Zangezur koridorunun açılmasını ilk kez gündeme getirende Türkeş’tir.
12 Eylül Darbecileri ülkücü, komünist ayrımı yapmadan, yani testiyi kıranla, taşıyanı aynı kefeye koyarak, tarafları en sert şekilde ezdi. Darbeciler ABD ile anlaşmışlardı. ABD ekseninde politikalar takip edeceklerdi. Bu nedenle yeni dönemde, cuntacıların güdümünde hareket edecek bir merkez sağ ve bir merkez sol partiye izin vermeyi planlıyorlardı. Belki bir de liberal parti olabilirdi.
Ama yeni dönem de ABD’ye teslim olmaları mümkün olmayan ülkücülere yer yoktu. Öyle ezilmeliydi ki ülkücüler, bir daha asla siyasete ilgi duymamalıydılar. Ülkücü parti kurmamalıydılar. Türkeş, DYP-SHP koalisyonuna destek vererek cuntacıların tasfiye edilmesini sağladı. DYP-SHP hükümeti, 12 Eylül’ün uygulamalarını ortadan kaldıracağını ve af çıkaracağını vaat etmişti. Cezaevlerinde binlerce ülkücü vardı, binlercesi kaçak durumdaydı. MHP’nin hükümete destek vermesi sayesinde bu vaatte gerçekleştirildi. Bu yaklaşım sayesinde solun Türkeş ve MHP’yle ilgili ön yargıları kırıldı. Neticede MHP bölünme pahasına hükümete destek vermişti. Türkeş milletin %90’ının saygı duyduğu bir figür haline geldi.