“Bu memlekette her n’olursa olsun, egemen siyasete toz kondurmayan ve o politik temsilin ortalığı güllük gülistan kıldığına inanan en aşağı %30-40 arası bir kitle var” önermesini irdeleyelim. Feyza Akınerdem ismini paylaşacağım bu sebep. Ülke, karpuz gibi ikiye bölününce mevcut hâl ister istemez görülüyor, anlayabiliyoruz. Anlamamız, olgunun doğru olduğu kanaatini doğurmamaktadır. Bölünmüş bir ülke neyi başarabilir? Demokratik düzende kör taassupla siyaseti pohpohlamaktan ziyade, demokratik siyasetin yetkin bir eleştiri meselesi olduğu idrak edilse manzara farklı olabilirdi. Bunlar tamamdır ve çokça tartışılabilir; fakat her şey bir sistem meselesi.

Bir referans noktası olarak Türk milliyetçilerinin durduğu nokta önemli; çünkü milliyetçiler arasında siyaseten parçalanmışlık aşikâr… Siyaseten kastım, Türk milliyetçileri adına MHP ve diğerleridir. MHP’liyim ve o halde “diğerleri” için Zafer Partisi’ni nispeten öne alıyorum; çünkü Ümit Özdağ, iktidar politikalarına açıktan muhalefet ediyor, direniyor. Parası yok, sermaye desteği ve parlamento gücü de sıfır; ama hâlâ etkin; şimdilik sığınmacı meselesi de hücum kolu. İyi Parti, kuvvet ekseninde Türk milliyetçilerini temsil şansını sanırım kaybetti. Bu partinin bölünmüşlüklerle zayıfladığı belli... Meral Akşener ile olmadı ve kendisi çekti gitti. Akşener’den sebep yahut kimi değişkenler ve stratejik hatalar, partiyi bu noktaya evirdiği ise vazıhtır. Sevdiğim, tanıdığım bir isim olan Müsavat Dervişoğlu ile de toparlanma ihtimali kolay değil. İyi Partili seçmen, görülen o ki CHP ve Zafer Partisi’ne zamanla mevzilenecektir.

Her n’olursa olsun iktidardan ziyade, bugünün muhalif kitlesinde temerküz halinin yoğunlaşacağını ve Türk milliyetçilerinin iki siyasi parti (MHP ve Zafer Partisi) arasında tercihte bulunacağını tahmin ediyorum. Muhafazakâr, Anadolu kentlerinde mukim seçmen ile kentlileşmiş nüfus, bu iki partiyi tercihte değerlendirecektir.  

Bugün Ak Parti’yi iktidarda tutan gücün MHP olduğu sarihtir; hilafı bir düşünceye inanmam ise müşkül. MHP olmasa; 15 Temmuz, salgın hastalık ve ekonomik krizle artık yıprandığı iyice anlaşılan 22 yıllık Ak Parti iktidarı, muhtemelen ipi göğüsleyemezdi. MHP desteğinin yanı sıra, muhalif Türk milliyetçileri (yahut muhalif kitlenin bir yüzdesi) Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını sorun ederek, nihai sonucun burada aranması gerektiğini düşünürler. Göz ardı edilemez bir iddia olduğunu kabul etsem de Cumhur İttifakı’na samimiyetle ve her türlü olası risklere rağmen sahip çıkan Sn. Devlet Bahçeli’nin motivasyonu sonuç almıştır. Motivasyonun nedeni mi? Çok açık; yeni sistemi kuran Bahçeli’dir. Devlet Beğ, ülkedeki sorunlardan bihaber mi? Hayır. Anlaşılsın anlaşılmasın bugün MHP, her şeye rağmen Ak Parti iktidarının Cumhuriyetin temel değerlerini hatırlamasını sağlayan tek partidir. Eğer böyle olmasa MHP’nin politik marjı mutlaka değişir ve Ak Parti’den uzakta kalırdı.

Ak Parti’yi seçimler sathında yorumlamayım, herkes gördü; ama MHP teşkilatları son iki seçimde genel merkezlerine sadakatle çalıştı, sonuçta etkili oldu. Eğer MHP görülür olmasa, iktidara küsenler belki hiç sandığa gitmeyecekti. Kızgın Anadolu seçmeni Ak Parti’ye oy vermedi, nispi olarak MHP’ye gitti… Bu etki, Ümit Özdağ ve İYİ Parti’ye rağmendir ki önemi sorgulanmalıdır. Haddizatında bu kadar fedakârlık yapan MHP’lilerin iktidar ilişkilerinden ne kadar mutlu ve tatminkâr olduklarına emin değilim; ama Devlet Bahçeli, partisini kontrol edebiliyor, aksi sesler duyulmuyor.

Şimdilik vaziyeti üst paragrafta vurguladık; fakat Ak Parti ve (devam ederse) Cumhur İttifakı için gelecek seçimlerin hiç kolay olmayacağını kalın harfler ile işaret etmeliyim. Son seçimlerde “her n’olursa olsun oy veren %30-40 arası kitle” ile iktidarın mevcut (%50+1’lik) sistemde galebe çalması bundan sonra zordur. Ak Parti’nin şimdiden uykuları kaçmalı. Bu uyku kaçarken suni gündem yaratmak ve kamplaşmayı derinleştirmek kâr edici değildir.

%40’ın bir tarafta olduğu, diğer %40’ın muhalefette kemikleştiği yüzde harici; seyyal, kabaca %20’lik, ahenge göre (genelde Ak Partiye) oy veren, faydacı mütebaki yapı/tabaka değişiyor. Ak Parti’nin yol, hastane, köprü retoriği ekonomik cendereye takıldı kaldı. Kilosu bin lira olan pastırma gerçeği, nah ortada! Sosyolog Feyza Akınerdem’in taze araştırmasına şimdi ufaktan değineyim. Feyza Hoca (işler böyle giderse) Ak Parti’nin memnun kalacağı bir araştırma sonucuna ulaşmamış. Hani Ak Partililer “kadro hareketiyiz” diskurunu istedikleri kadar kullanabilirler; fakat Bahçeli’nin tabiri ile baştaki (1); yani Cumhurbaşkanı olmadan hepsi (0) sıfırlanmakta. İşleri şimdiye dek yürüten meğer Ak Parti aidiyeti değil, Recep Tayyip Erdoğan aşkı... Şimdiye dek böyle; ama vaziyet değişiyor; Akınerdem tam da buraya parmak basmış. Mesela emekliler genel seçimde gümbür gümbür oy verirken yerel seçimlerde “maaş zammı hesabı ile” umutvard… Olmayınca zam, küserek bilet kestiler; evet Tayyip Erdoğan’a rağmen bile isteye yaptılar; olmaz oldu! EYT bir hisse genel seçimi kurtarmıştı, ama sonrası?!.

Bunlar (sandığa gitmeyenler, MHP’ye gelenler) kime küstü, sitem etti; tabii ki Cumhurbaşkanı’na… Hani, Konda’nın bir dönem araştırmasında %56’nin mazlum gördüğü Ak Parti’ye… Akınerdem’in çarpıcı saptaması şöyle; Ak Parti için bitmez sanılan aşk, bitebilir. Yani evi terk eden sevgili, nasıl olsa gelir demeyeceksiniz; temelli terk ihtimalini de düşüneceksiniz. Efendim, yani seçmen yeni bir “lider aşkı” arar mı? Akınerdem’e göre ne Ekrem İmamoğlu’nda ne Mansur Yavaş’ta bu aşkı aramaz seçmen. Dolayısıyla bu soruya verilen cevap: “evet” değil. Yani mealen Recep Tayyip Erdoğan, anlaşılan ahalinin (yaş ortalaması yüksek) bir kesiminin son “lider aşkı”dır. Kuşak değiştikçe seçmen topolojisi, siyaset algısı o radde değişmekte ki sanırım farkında değiller.

Bugün kuşak farkı ve değerler paradigması, babalar gibi devreye girmektedir. Biraz değinelim.

1990’ların ortasında ve 2000’lerde doğan kuşak, ilk defa “kriz neymiş” görür oldu. İnsan, bıçak ete kemiğe değince acı hisseder. Biz 50’ye dayandığımız için biraz “kırağı çalmaz” cinsteniz; ama bu gençler (Y ve Z kuşağı) müzmin krizle imdi tanıştı ve ana-babaları gibi bir “lider aşkı” sohbet ve watsap iletilerinde dolaşmıyor. Çoğu, lise ve üniversite bitirdikten sonra, son 3-4 senedir “n’apacağız” diye karamsarlığa gark olmuş, gelecek korkusu... Bakın; sığınmacı meselesi ciddi bir sorun, göz ardı etmeyiniz! Milyon halde KPSS kapılarına Don Kişot gibi dayandıkları için böyle… Bir dakika, e haliyle ana-baba da bu durumdan artık etkileniyor ve içlerindeki Ak Parti heyecanını okkalı halde sorguluyorlar. Bir örnek vereyim: Duran’ın babası polis ve sıkı bir Ak Partili, “Reisçi”; ama Duran 3 senedir atanamayan 24 yaşında bir öğretmen adayı… Arkada, Ankara’da sosyoloji bölümünde okuyan diğer evlat/kardeş geliyor… Beden eğitim bölümünü bitiren bir Nagihan var, ama ataması yok; belediyenin “spor aş” şirketine girmesi için Ak Partili biri lazımmış, bakıyorlar. İyi de kızcağız, o dünya görüşünde yetişmemiş; Duran da Nagihan da Mustafa Kemal sevgisiyle dolu…

Ak Parti’ye göre Türkiye değişiyor. Değişiyor, fakat akıllarında ve hedeflerinde tanımladıkları gençlik ordusu yok. Yol, köprü var; fakat geleceğe dair yığınla endişe de var. Çalıştığım işe dayalı şahsi gözlemimdir; bu kuşaklar (Y ve Z) Ak Parti’nin tahayyülü bir ülkeye çok yakın değiller, bilinen muhafazakâr kentlerde bile... Cuma’ya gidiyorlar; ama farklı bir halet ile. Edebiyat öğretmenliği mezunu KPSS’ci başörtülü kız, çantasında Atatürk fotoğraflı buton rozet ile kütüphaneye geliyor. Siyasete ve iktidara tepki duyan bir kuşaktan bahsediyorum. Sanılanın aksine Cumhuriyet değerleri ile bilebildikleri kadar barışıklar; özgürlüğü seviyor, tercihlerini yaşamak istiyorlar. Ev ve okullarından çıktıkça ülkede işlerin daha da zor olduğu gerçeğini görerek ayıkan ve huzursuzlanan bir kuşak bunlar.

Bizi Ak Partililer okuyor mu, bilmiyorum; ama gözlemlerimiz onlara değil, tüm Türkiye’ye ait bir olgudur; umarım farkında olunur.