Milliyetçilik, millete hizmeti esas alır. Onu var eden değerleri kıskançlıkla korur. O değerler yaşadıkça milletin yaşayacağından hareket eder. O değerlerin ancak bir devlet organizasyonu içinde korunacağını düşündüğü içinde -devletçi- bir çizgi izler. Bazı milliyetçilik kuramcılarının milliyetçiliği bir devlet kurma ve onu yaşatma doktrini olarak görmeleri bundandır.
Milliyetçilik, bazen ulus inşasını üstlenir, bazen devlet kurar, bazen de dış ve iç toslamalara karşı toplumsal tepkileri harekete geçirme, toplumu uyandırma misyonunu üstlenir. Milliyetçilik zayıfladıkça bu işlevlerini kaybeder, koruduğu değerler savunmasız hale gelir. Bu bakımdan bir topluluğu millet ve devlet halinde yaşatmanın en önemli araçlarından biri milliyetçiliktir.
Milliyetçilik geçmişte de günümüzde de bazı çevreler tarafından bilinçsiz bir şekilde yanlış anlaşılmış, bazı çevreler tarafından da şuurlu olarak yanlış tanıtılmıştır. Milliyetçiliğin ırkçılık veya kavmiyetçilikle alakası yoktur. Irk ve etnikçilik ete, kemiğe,kana dayanır, halbuki milliyetçilik kültüre dayanır, kimsenin rengi, ırkı, kökeni ile ilgilenmez. Kaldı ki Peygamber efendimiz döneminde günümüzdeki anlamı ile bir milliyetçilik yoktu. Olmayan bir şeyin yasağı da olmaz. Milliyetçilik daha çok sanayileşmenin, matbaanın yaygınlaşmasının sonucudur ve iki asırlık bir geçmişe sahiptir. Batı'da milliyetçiliğin ırkçılığa kaymaması için hümanizm ile dengelenmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Türk milliyetçiliği için böyle bir zaaftan söz edilemez, çünkü kavramların içini kültürler doldurur. Türk kültürü Müslüman'dır, kavramları da onun imbiğinden geçirerek dengelemiştir.
Türkiye son yıllarda büyük badirelerden geçti, terör olayları, etnik ve ayrılıkçı milliyetçiliğin zorlamaları, tehlikenin farkında olmayan siyasetçilerin yanlış politikaları, yanlış Suriye politikasının güneyimizde oluşturduğu terör kantonları milliyetçi refleksleri besleyerek toplumdaki milliyetçi eğilimlerin yükselmesi ve yaygınlaşmasına neden oldu. Topluma yönelen her tehdit, milliyetçiliği büyüterek ona yeni imkan alanları açar. Milliyetçiliği besleyen bu fırsatlara rağmen Türkiye'de milliyetçi siyaset büyümedi. Oysa bu dönemde milliyetçilerin sorması gereken birinci sorunun- niçin iktidar değiliz- sorusu olmalıydı.Ne yazık ki, bu ve benzer sorular sorulamadı, çünkü demokratik tartışma ortamının olmadığı bir yerde soru sormak, niçinlerin, nedenlerin peşine düşmek mümkün değildir. Türkiye'de siyasi partiler halkın beklentilerini devlete taşıyan, onlara tercümanlık eden müesseseler olmaktan çok, liderlerin ve onların etrafında çöreklenmiş bir avuç insanın ihtiraslarına aracılık eden kurumlar oldular. Milliyetçilik ancak bu amaca hizmet etmek için kullanıldı. Partilerin yegane liyakat ölçüsü teslimiyet ve lidere sadakattir. Böyle olunca da niçin, neden ve nasıl gibi soruları sormak mümkün olmamakta, her şeye rıza göstermek siyasette kalmanın biricik yol ve yöntemi olmaktadır. Bu yönüyle partiler, farklı düşüncelerin yarıştığı, ülke ve milletin geleceği için özgür tartışma imkanının olduğu kurumlar olmaktan çıkıp, her biri mensubunu -robotlaştıran- birer kuruma dönüşmüştür. Bunun topluma yansımaları ise çok pahalı olmuştur, zira partiler iktidara geldiklerinde alışkanlıklarını, geleneklerini de yönetim mekanizmasına yansıtmakta, zaaflarını, yanlışlarını genelleştirerek ağır maliyetlere neden olmaktadırlar. Kendi bünyesinde demokratik olamayan bir partinin iktidara gelince topluma demokrasi getirmesi mümkün değildir. En kötüsü de bu düşünmeme alışkanlığının zamanla normalleşmesi, artık insanların hiç bir şeyi sorgulamayan bir duruma gelmesidir.
Milliyetçi siyasetin içinde bulunduğumuz bu verimli zemine rağmen giderek etkisizleşmesinin arkasında - milliyetçilerin konuşma ve sorgulama- hakkının ellerinden alınması yatıyor.Milliyetçiler liderini seçemiyor, politikalarını belirleyemiyor, beğenmedikleri siyasetlere karşı çıkamıyor. Bu tarz bir siyaset milliyetçiliği zayıflatırken, onlar üzerinden operasyon yapmak isteyen çevrelere büyük imkanlar sunmaktadır. Herkesin konuştuğu, fikrini söylediği, itiraz edebildiği demokratik bir hareketi kullanmak, istismar etmek zor, hatta imkansızdır. Ancak herkesin susturulduğu, bir kişinin konuştuğu bir hareketi o bir kişi üzerinden her şekilde istismar etmek mümkündür. Onun için milliyetçiliği istismar eden çevreler, milliyetçileri ellerinde tutmak, milliyetçiliği kontrol etmek için milliyetçi parti ve kurumların demokratikleşmesini engellemektedirler. Ancak milliyetçi harekete iktidar yolunun açılması da, ancak demokratikleşmesi, sorgulama, itiraz etme, ve düşünce üretme anlamında özgürleşmesi ile mümkündür.