İlk hikayemiz PKK’nın İran kolu olan PJAK’ın silah bırakmasıyla ilgili. İran’da ne kadar Kürt olduğunu bilmiyoruz. Zira hem sağlıklı nüfus sayımları yok hem de kimin Kürt olduğu tartışmalı. İran’da üzerlerinde tartışma olmayan iki Kürt grubu nüfusun yaklaşık olarak %8’ini oluşturuyorlar: Batıdaki üç eyalette çoğunlukta olan Kırmanç ve Sorani Kürtleriyle, Türkmenistan sınırındaki Kuzey Horasan’da çoğunlukta olan Kürtler.
İran nüfusunun %10’unu oluşturan ve üç eyalette ekseriyette olan Şii Lurların Kürtlüğü tartışmalı. Lurların bir kısmı ‘’Biz ayrı bir milletiz’’ diyorlar. Bunlar Sünni olan Kürtleri hakir görüyorlar. Bir kısmı ‘’Biz Kürt’üz. Diğer Kürtlerden farkımız Şii olmamız’’ diyorlar. Üçüncü grup ise ‘’Biz Farsız. Kürtlerle komşu olduğumuzdan dilimiz bozulmuş’’ diyorlar. Lurlar için İran’da en çok asimile olmuş halk diyebiliriz.
PJAK; Lurlar ve Horasan Kürtleri üzerinde hiç etkili olamadı. Fakat Kandile bitişik olan Kürdistan, Kirmanşah ve İlam Kürtleri üzerinde tesirli oldu. Önce diğer Kürt örgütlerine ve liderlerine saldırdılar. Onları zayıflatıp doğan boşluğu doldurdular. PJAK hiçbir zaman Türkiye ile PKK arasındaki savaş boyutunda bir çatışma yaşamadı İran’la. Zira PJAK’ ın talimat aldığı PKK ile İran’ın ilişkileri iyiydi. İlaveten PKK bünyesinde güçlü bir İrancı damar vardı.
Türkiye’nin PKK sorununu çözme gayreti, Oslo görüşmeleri ve terörist başının sık sık ateşkes ilan etmesi Tahran’da ‘’ya PKK silah bırakırsa ya Türkiye’nin emrine girerse’’ değerlendirmelerine neden oldu. Ahalisinin üçte birinden fazlası Türk olan İran için böyle bir gelişme büyük bir riskti. Bu nedenle 2011 yılının yazında PJAK’a genel bir saldırı başlattılar. Çok sayıda teröristi öldürdüler. Örgütü köşeye sıkıştırdılar.
2011 yılının Eylül ayının sonunda PJAK silah bıraktığını ilan etti. Bununla beraber silah bırakmaya karşı çıkan gruplar örgütten koparak 2016 yılına kadar vur-kaç tarzı terör eylemlerini sürdürdüler. PJAK’ın ele başları aileleriyle birlikte, İran-Irak sınırının Irak tarafında inşa edilen, iyi korunan ve son derece lüks bir siteye yerleştirildiler. Militanlar ise ya silah bırakarak Kuzey Irak ve İran’a yerleştiler ya da PKK’ya katıldılar.
Her şey, 2022 yılında, Mahsa Amini isimli bir Kürt kızı, başörtüsünü rejimin uygun gördüğü şekilde bağlamadığı için işkence edilerek öldürülene kadar normaldi. İran’ın her tarafında düzenlenen protesto gösterileri giderek kalabalıklaştı. Tansiyon zaman geçtikte düşeceğine yükseldi. Güvenlik güçleriyle göstericiler arasında çatışmalar ve kitlesel tutuklamalar başladı.
Gösteriler Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde ülkenin geri kalanından farklıydı. İran istihbaratının PJAK mensubu olduklarını iddia ettiği organize gruplar gösterilere katılıyor ve inisiyatifi ele geçiriyorlardı. Aminin Kürt olduğu için öldürüldüğünü ifade eden sloganlardan başlanarak ‘’Kürtlere özgürlük’’ isteyen sloganlara geçiliyordu.
Gösteriler bittikten sonra çok sayıda gösterici cezalandırıldı. En ağır cezaları alanlar PJAK mensubu olduğu iddia edilenlerdi. PKK’ya göre 2000 civarında Kürt idam edildi. İran, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimini PJAK’A göz yummak ve destek olmakla suçlayarak Erbil’i defalarca bombaladı. Sınıra yerleştirilen PJAK ele başları İran’ın talebi üzerine Süleymaniye’nin batısına nakledildiler. Pezeşkiyan cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk seyahatini Irak’a düzenledi ve gıyaplarında idam kararları verilen ele başlarının İran’a iadesini talep etti.
Amini gösterilerinden sonra PKK’ya da tavır alan İran, Suriye’de de YPG’ ye karşı operasyonlar düzenlemeye ve Türkiye ile iş birliği yapmaya başladı. Fakat Suriye’de rejimin devrilmesi bu tabloyu tamamen değiştirdi. İranlı üst düzey komutanların PKK ele başlarıyla görüştüğü ve PKK’ya silah verilmeye başlandığı iddia ediliyor. İddialar doğruysa PKK’ya İHA ve SİHA’ların yanında Husilerin kullandığı uzun menzilli füzelerden de verilecek. (Türkiye söz konusu olunca, İran ile İsrail gibi birbirlerine düşman olan iki ülke aynı tavrı göstererek PKK’yı destekliyor.)
İkinci silah bırakma eylemi PKK’da meydana geldi. Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesi, Barzani ve Talabani’nin Irak’ın kuzeyine hakim olması ve Ak Partinin AB ve demokratikleşme konularında radikal adımlar atması, PKK’nın üst yönetiminde derin fikir ayrılıkları doğurdu. Nizamettin Taş, Osman Öcalan, Kani Yılmaz ve Hıdır Göktaş’ın liderlik ettiği kanat Türkiye ile anlaşarak silah bırakmayı ve partileşmeyi savunurken Bayık, Karayılan, Karasu ve Ok’un liderlik ettiği grup silahlı mücadelenin devamından yanaydı.
İki grup tartıştı, kapıştı hatta silahlı çatışmalar yaşandı ve nihayetinde 2004 yılında, Taş’ın liderlik ettiği grup ki sayıları binlerle ifade ediliyordu silah bıraktı. Silah bırakanlar Erbil ve civarına yerleşerek demokratik mücadeleyi esas alan PWD isimli bir parti kursalar da varlık gösteremediler. Bu militanlara Türkiye’nin operasyon düzenlememesi, silah bırakmakta MİT’in çalışmalarının da etkili olduğunu gösteriyor. Zira silah bırakanların kimlikleri ve yerleştikleri yerler biliniyordu. Fırıncılık, lokantacılık, pastanecilik gibi işlerle iştigal ediyorlardı. Yani açık hedeftiler.
Silah bırakanlar çok kalabalık olduklarından ve Barzani’nin koruması altına girdiklerinden PKK’da dokunamadı. Bu iki örnek göstermektedir ki örgütün lağıv edilmesi hedeflenmelidir. Örgüt elebaşlarının Kuzey Irak’a yerleşmesi gelecekte riskli olabilir. Avrupa’ya gönderilerek bölge halkından ve yerel dinamiklerden kopmaları sağlanmalıdır. Kandildeki ele başları terörist başının ‘’silah bırak’’ çağrısına uymasalar bile silah bırakanlara af çıkarılmalıdır. Ne kadar çok kişi silah bırakırsa örgüt o kadar zayıflar. Zira artık terörist devşiremiyorlar.